Korona virüsünün yayılma merkezi, Çin’den Avrupa’ya ve ABD’ye geçince işin boyutları da değişti. Mesele artık tıbbi yanı kadar, tıbbi önlemlerin yarattığı ekonomik ve sosyal sonuçlarla konuşuluyor.

Çin kısmen serbest ama özünde devlet merkezli bir ekonomi modeli yürütüyor. İdari yapısı da son derece merkezi ve otoriter. O nedenle, salgının yayılma merkezi Çin’ken ne ekonomik durum, ne uygulanan yöntemler ne de verilerle ilgili sağlıklı bilgiler alabilmiştik. Haliyle de mesele Çin’deyken sadece tıbbi istatistiklerle ele alınmıştı. Oysa, küreselleşme çağında, küresel piyasaları doğrudan yönlendiren ABD ve Avrupa ülkelerinde Korona salgınına karşı atılan her adım, aynı zamanda küresel ekonomide zincirleme sonuçlar doğuruyor.

Bir taraftan artan sağlık harcamaları, diğer taraftan “karantina ekonomisi” ciddi maliyetler yaratıyor. Türkiye de serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu, dünya ticaretine entegre olmuş bir ülke olarak meseleyi ABD ve Avrupa’daki gibi yaşıyor.

Karantina ve “sosyal uzaklaştırma” önlemleri nedeniyle insanlar eve kapanıyor. Bu durumda karşımıza çıkan temel sorunları şöyle sıralayabiliriz: Tüketim genel olarak azalsa da karantina halinin uzaması endişesiyle stok yapma eğilimiyle makarna, un, kolonya, maske, tıbbi malzeme gibi ürünlerin satışları aşırı artıyor. Bu da temel ihtiyaçlar konusunda arz-talep dengesinin ciddi bir şekilde bozulmasına neden oluyor ve fırsatçılık devreye giriyor. Salgın arttıkça bireylerin ve devletin sağlık harcamaları artıyor. Karantina tedbirleri nedeniyle devletin giderleri de salgına paralel bir şekilde artıyor.

Hizmet sektörünün yoğun olduğu “umuma açık yerler” kapandığından, bu sektörde çalışanlar geçici olarak işsiz kalıyor. Ne zaman biteceği bilinmeyen “ücretsiz izin” uygulamaları çalışanlar için büyük bir kabusa dönüşmüş vaziyette.

Kapanan bar, kafe, kantin gibi mekanlar ile işleri bitme noktasına gelen AVM’lerdeki mağazalar, küçük esnaf çalışanlarının SGK primlerini, işletmelerinin elektrik su doğalgaz faturalarını, kiralarını ödeyecek parayı toplamakta zorlanıyor.

Küresel ekonomi de yavaşladığından sağlık sektörü dışındaki bütün sektörlerde ihracat ve haliyle sanayi üretimi azalıyor. Tüketim azalması ve ödemeler dengesi küresel bir soruna dönüştüğünden ihracatçılar tahsilat yapmakta zorlanıyor.

Dünya üzerindeki insan dolaşımı durma noktasına geldiğinden turizm de durmuş vaziyette. Sadece turizm bölgesinde olanlar değil, büyük kentlerdeki oteller dahi talep yokluğundan kapatma yolunu seçiyor. Genel maliyetler dışında çalışanların sigorta primleri, vergiler turizmcileri köşeye sıkıştırıyor.

Cumhurbaşkanı ne açıklayacak?


Anlayacağınız, dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de zaten kötü giden ekonominin “pause-geçici durdurma” tuşuna basılmış vaziyette. Bu da karantina günlerinde ekonominin daha az kazanç, daha çok işsizlik, daha çok pahalılık olacağı anlamına geliyor. O nedenle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugün açıklayacağı ekonomik tedbirler büyük önem kazanıyor. Görüştüğüm yetkililere göre bugün açıklanacak tedbirlerin özünde, duran ekonominin ayakta kalmasını sağlayacak destekler ön planda olacak. Önce, sektörlerin neler beklediğine bakalım: Şirketlerin ve hanelerin doğalgaz, elektrik ve su faturaları için erteleme ya da taksitlendirme. Şirketlerin kredi faizleri, vergi ve SGK prim borçları için erteleme, taksitlendirme ya da yapılandırma. Kapalı kalacak işletmelerde çalışanlar için kısa çalışma ödeneğinin devreye sokulması. İşletmelere kira desteği. Ücretsiz izin uygulamalarının etkilerini azaltmak için işsizlik fonu gibi kaynakların devreye sokulması.

Bankacılık sektörünün likidite sorunun çözülmesi, yeniden yapılandırma önlemleri ve KOBİ’lere finansal destek. Sosyal yardımlar için kaynakların artırılması

Erdoğan’ın açıklayacağı pakette bunların ne kadarı karşılanır kestirmek zor. Ancak kesin olan şu ki karantina günlerine zaten olumsuz ekonomik koşullarda girmiştik. Korona ile mücadele ederken o koşullar daha da kötüleşecek ve mücadeleyi kazandıktan sonra da ciddi ekonomik sorunlarla uğraşacağız. Anlayacağınız, asıl mesele Koronadan sonra...

Çanakkale ruhuna selam olsun!


Bugün 18 Mart. Kahraman Mehmetlerin Çanakkale’de yedi düvele geçit vermemesinin üzerinden tam 105 yıl geçmiş. Askerlerine “ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diye seslenen Ulu Önder Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, inancın ve cesaretin timsali olan Çanakkale Ruhunu yaratanları minnet ve şükranla anıyorum.