Aslında teoride işin izahatı basit:

Korona illetinin aşısı ve ilacı bulununcaya dek yayılmasını engellemek (en azından yavaşlatmak) zorundayız. Diğer taraftan da virüsten kaçamayıp hasta olanların hak ettikleri tedaviyi alması için sağlık sistemimizi ayakta tutmalıyız.

Hekiminden hemşiresine, laboratuvar teknisyeninden hasta bakıcısına sağlık çalışanı sayımız, hastanelerimizin donanımı ne kadar iyi olursa olsun; Birinci boyutta, yani yayılmasını engelleme/hızını düşürme konusunda ipin ucunu kaçırırsak, hastaları tedavi etme sürecinde de tökezleyebiliriz.

★★★

Peki pratikte yayılmayı engelleyecek/yavaşlatacak, hastaneleri rahatlatacak önlemleri neden zamanında ve etkili bir şekilde alamıyoruz? Neden sadece çalışmayan nüfusu (65 yaş üstü ve 20 yaş altı) evde izole etme yolunu seçiyor, nüfusun beşte üçünü dışarıya çıkmak ve virüs tehlikesiyle her gün defalarca yüzleşmek zorunda bırakıyoruz?

Çünkü bu noktada olayın üçüncü ayağı devreye giriyor:

“Küresel boyuttaki ekonomik ve sosyal tahribat”.

AK Partili Ali İhsan Arslan, YouTube kanalında paylaştığı konuşmasında İtalya’da, İspanya’da, İngiltere’de, Avrupa’nın insani değerleriyle bağdaşmayan manzaralar ortaya çıktığına dikkat çekiyor ve şu tespitleri yapıyor:

“Korona ırk, dil, din, renk ayrımı gözetmeden her devlete, her millete saldırıyor, insanlığı hedef alıyor. Gerçekten ibretlik bir dönemden geçiyoruz.

Tüm dünya savunmada.

Kendisini süper güç olarak tanımlayanlar, küresel aktörler, silahlanmaya milyarlarca dolar harcayanlar da bu sorunun içinden nasıl çıkılacağını bilemiyor. (...) Karşımızdaki tehdit çılgınca bir silahlanma yarışına giren ülkelerin yaptığı hazırlıklarla mağlup edilecek türden değil. Bu saldırı, orduları hedef almıyor. Ekonomiyi, tarımı, turizmi yani bir ülkenin tüm ekonomik, yaşamsal kaynaklarını hedef alacak şekilde saldırıyor.

(...) Salgının ilerleyen safhalarında Avrupa’da dünyadaki demokratik  rejimlerin tehdit altına girmesi olasılığından bahsedilmekte. Ümran bebekler, Aylan bebekler ülkelerine girmesin diye çektikleri dikenli teller onları koronavirüsten kurtaramadı. Yeryüzündeki herkesin bu büyük illetin açtığı sonuçlar üzerinde ciddi bir sorgulama ve özeleştiri sürecine gireceğini düşünüyorum.”

★★★

Sizce böyle bir özeleştiri ve sorgulama süreci başlar mı?

Hiç sanmıyorum. Misal Türkiye!

Savunma sanayimizle, akıllı füzelerimizle biz de gurur duyuyoruz ama bütün dünyanın “Türkler bulur” diye umut bağlayacağı, gurur duyulacak bir aşı, ilaç üretim altyapımız, bilimsel kurumlarımız yok.

Silahlanmaya harcadığımız bütçeyle, geçmediğimiz halde parasını ödediğimiz köprülerle gurur duyuyoruz ama bir salgın döneminde işsiz kalacak insanlarımıza birkaç ay maaş ödeyecek, esnafı ayakta tutacak bir “ihtiyat” bütçemiz de yok!

Devlet salgın mağdurları için yaptığı kampanyada toplanan paranın büyüklüğü ile övünüyor ama hiçbirimiz toplanan paranın sadece Osmangazi Köprüsü’nden “geçmeyen araçlar” için devletin ilgili şirkete bir yılda ödediği paranın yarısından daha az olduğunu anımsayamıyoruz.

★★★

Dilerim Arslan’ın düşündüğü gibi olur. Başta Türkiye olmak üzere medeni dünya korona musibetinden dersler çıkarır, kapitalizm, neoliberalizm özeleştiri yapar. Aksi halde mikroplar tarihi biçimlendirmeye devam edecek.

Meramımı daha iyi anlatmak için Jared Diamond’ın “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabından bir alıntı yapayım:

“Hastalıklar insanların ölüm nedenlerinin başında geldiği için tarihi biçimlendirmede de önemli rol oynamışlardır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar savaşlarda ölenlerin çoğu savaş yaralarından değil savaşla taşınan hastalıklardan ölüyordu. Büyük komutanları göklere çıkaran bütün o askeri tarihler insan egosunun balonunu söndüren bir doğruyu hafife alıyorlar:

Eski savaşların galipleri her zaman en iyi komutanlara ve silahlara sahip olan ordular değil çoğu kez yalnızca düşmanlarına bulaştıracak en berbat mikropları taşıyanlardı.

Tarihte mikropların oynadığı rolü gösteren en korkunç örnekler Kolomb’un 1492 yolculuğuyla başlayan Amerika kıtasının Avrupalılarca keşfiyle ilgilidir. İspanyol kaşiflerinin kurbanı olan Amerikan yerlilerinin sayısı kabarıktı ama İspanyolların öldürücü mikroplarından ölenlerin sayısı daha kalabalıktı.”

Bugün İspanya, İtalya, İngiltere ve ABD başta olmak üzere medeni dünyanın Çin’den yayılan bir virüse teslim olması, ağır kayıplar vermesi, 500 yılı aşkın bir süredir hiçbir ders almadığımızı göstermiyor mu?