Bugün size sosyal medyada ve whatsapp gruplarında gördüğüm bir ana-oğuldan söz etmek istiyorum.

İlk aktaracağım mesaj, İYİ Parti İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu tarafından paylaşılmıştı. Şöyle diyordu:

“İzmirlileri, ahlaksız, gavur ve namussuz diye nitelendiren bu Zekiye Çomaklı ile Anadolu ve Atatürk Üniversitesi’nde rektörlük yapan oğlu ve yakın akrabasının peşini bırakmayacağım.”

Dervişoğlu’nun mesajına eklediği videoyu da bu vesileyle izledim. Konuşan Zekiye Çomaklı’ydı:

“Elin gavuru bunları efendi efendi yaparken, şu musibeti dualarla atlatmaya çalışırken, bizim bu İzmir’deki dinsiz imansız, anladık gavursunuz, ama gavur olunur da bu kadar mı namussuz, haysiyetsiz gavur olunur. (...) Dedelerinizi denize döktük diye bu Türkiye Cumhuriyeti’ne bu kadar düşmanlık niye? Burası Türk ve Müslüman devleti. Hiç kendinizi öldürmeyin. Bakın dedeniz, papa efendi hepinizi çağırdı dua etmeye. Doğru gidin yanına, kilisenin önünde durup tek kaşıkla hepinizin ağzına şurup veren dedenizin yanına gidin şurubunuzu için. Ondan sonra da kendi duanızı kendiniz yapın. Hadi, inşallah sizi korona vura da biz de kurtaralım.”

Dervişoğlu, Zekiye Hanım’ı neden bu kadar ciddiye almıştı ki?

Biraz araştırınca gördüm ki Erzurum’da bir kadın işadamları derneğinin yöneticisiymiş. Atatürk Üniversitesi Rektörü’nün akrabası, Anadolu Üniversitesi Rektörü’nün de annesiymiş.

Bir aileden iki rektör birden çıkmışsa, o aile kesin rektörleri seçimsiz atayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tanıyıp desteklediği bir ailedir.

Bu verilerden yola çıkınca tablo netleşti. Zira ülkenin üçüncü büyük şehrinde yaşayan insanları, hiç kimse sırtını bir yerlere yaslamadan bu kadar rahat ötekileştiremez, ayrıştıramaz, suçlayamaz.

★★★

Dervişoğlu’nun mesajının peşi sıra başka bir mesajın ekindeki videoyu açtım. Bir vatandaşın Instagram hesabından yaptığı canlı yayının kaydıydı. Sessiz izlediğimde genç, irice, eli ayağı düzgün birinin, ergenlerden alışık olduğumuz jest ve mimiklerini gördüm. “Niye paylaşmışlar acaba” demeye kalmadan sesi gelmeye başladı:

“Valla anama derim, yemin ederim anama derim. (Elini kalbinin üzerine koyarak) Artık tokalaşmak yok, böyle yapıyoruz. Özümüze döndük, Reyiz (Reis) herkese bunu şey yaptı. (Canlı yayına dahil olmak isteyen bir izleyicisine) Ben bunları bilmiyom ki... Haydaaa. Yüzde 4 de şarz kalmış. Hıaaa... Şimdi kızlar gibi şeyle dolaş. (‘Sınavı iptal et, siyaset yapma’ diyen bir izleyiciye) Lan ders çalış, valla anama derim, cırar (Bizim Kars’ta ve Erzurum’da ‘yırtar’ anlamında kullanılan sözcük) sizi... Kafanızı gözünüzü...”

Videodaki vatandaş kimmiş biliyor musunuz?

Biraz önce sözlerini aktardığım Zekiye Hanım’ın oğlu, Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şafak Ertan Çomaklı’ymış. (Çomaklı’nın deyişiyle) “Valla” inan(a)madım. Parodi sandım ama Google’dan ve Instagram’dan kontrol ettiğimde gördüm ki gerçekten oymuş. Özgüvenine hayran kaldım. Belli ki o da en az annesi kadar “Reyiz”e güveniyordu.

★★★

Sonra TIR Şoförü Malik Yılmaz’ın videosunu bulup izledim. Ne diyordu Malik:

“Ha senin lafınla evde kalarak açlıktan ölmüşüz ha virüsten. Ama beni bu virüs öldürmez, senin düzenin öldürür...”

Bir tarafta siyasi ilişkilerinden aldığı güçle kendileri gibi düşünmeyenleri suçlayan, onlara kafa tutan beddua eden bir ana ile “anama söylerim sizi cırar, kafanızı gözünüzü...” diyen oğlu, diğer tarafta emeğinden/bileğinden başka sırtını yaslayacak hiçbir şeyi olmayan bir emekçi.

O ana oğulun sırtının sıvazlandığı; Malik’in (sadece dinlenmesi, yol gösterilmesi, desteklenmesi gerekirken) “anayasayı ihlalden” gözaltına alındığı bir “düzen”, hepimizi öldürmese de süründürür.

Dayanışmaya evet ama!


İlk dayanışma çağrısı ve kampanya Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’dan gelmişti. Akşam saatlerinde de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan koronavirüs salgınından mağdur olan, işini kaybeden vatandaşlar için destek kampanyası başlattı. Devletin, bu konuda millete muhtaç hale gelmesi ayrı bir tartışma konusu. Ancak dikkatinizi başka bir boyuta çekeceğim:

Erdoğan’ın açıklamasından kısa süre sonra İçişleri Bakanlığı, 81 ile genelge göndererek belediyelerin kampanyalarını durdurmak istedi. Oysa yardım yapmak isteyen, nereye yardım yapacağına kendisi karar vermek, güvendiği adresi seçmek ister. Dayanışmaya, desteğe “evet” ama kampanyalara siyaset karıştırılmasına “hayır”!