İki gündür CHP’nin 37. Büyük Kurultayı’nı takip ediyordum. Kurultay kulislerini yakından izlemeye çalışıyordum. Bu nedenle diğer haber başlıklarıyla yeterince ilgilenememiştim. Kurultay salonundan dönüp yazımı yazmadan önce posta kutusunu açınca fark ettim ki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın “lanet”li sözleri çok tepki çekmiş. Yüzlerce okuyucum bu konudaki tepkilerini iletmiş ve “sessiz kalmayın” çağrısı yapmış.

Erbaş’ın o sözlerini eminim defalarca duymuş, okumuşsunuzdur ama tekrar tekrar hatırlatmakta, unutmamakta, unutturmamakta fayda var:

“Fatih Sultan Mehmet Han, gözbebeği olan bu muhteşem mabedi kıyamete kadar cami olmak kaydıyla vakfedip müminlere emanet bırakmıştır. Bizim inancımızda vakıf malı, dokunulmazdır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar.”

Gördüğünüz gibi çok tefsir gerektirmeyen sözler.

Gayet net bir şekilde Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya’yı kıyamete kadar cami kalsın diye vakfettiğini ve cami olmaktan çıkaranların lanete uğrayacağını söylemiş. Atatürk ve arkadaşları 1934’te Ayasofya’yı müze ilan ettiğine göre, Erbaş açık bir şekilde Atatürk ve arkadaşlarının lanete uğrayacağını söylemiş olmuyor mu?

Bal gibi oluyor.

Zaten “Mustafa Kemal’le zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diyen Kadir Mısıroğlu’nu (namı diğer Fesli Kadir) Atatürk’ün ölüm yıl dönümü olan 10 Kasım’dan bir gün önce, hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi sarığı ve yaldızlı cübbesiyle ziyaret eden birinin bu cümleleri kurmasından daha normal bir şey olamaz.

Lafı dolandırmaya gerek yok. Kabul etmeliyiz ki Diyanet İşleri Başkanlığı koltuğunda oturan şahıs, ülkenin kurucularından, özellikle de Atatürk’ten (Saygısını eksik etmediği Fesli Kadir’in deyimiyle) “zerre” haz etmiyor ve bunu da saklamıyor. Kendisinin Cumhuriyet’ten, Cumhuriyet’in temel değer ve ilkelerinden pek haz etmediğinden de şüpheniz olmasın.

Benim üzüldüğüm iki şey var:

İlki her zaman iyilik dilini kullanması, her daim ihtiyacı olanlar için dua etmesi gereken bir din adamının “yakılmak”, “lanete uğramak” gibi beddua sözcükleriyle vaaz vermesi.

İkincisi ise bir din adamının söylediği sözün arkasında duracak kadar cesur olmaması.

Siz siyasetçi değil din adamısınız. Madem bir cümle kurdunuz, “uğramıştır demedim uğrar dedim” demek yerine çıkın “sözlerimin arkasındayım, tepkiler umurumda değil” deyin ve sözlerinizin sonuna kadar arkasında durun.

Atatürk’ü sevmek zorunda değilsiniz Sayın Erbaş ama unutmayın ki Atatürk ve arkadaşları 1923’te İstanbul’u geri almasaydı, ne Fatih’in vasiyeti elimizde kalacaktı, ne giydiğiniz o altın yaldızlı cübbe ve sarık.

Bakın önümüzdeki 5-10 yılda göreceksiniz, Atatürk ve arkadaşları ebediyen bu milletin kalbindeki yerini koruyacak ama siz Sayın Erbaş, hem sarığınızı, hem cübbenizi kaybedip, tarihe de “ülkesinin kurtarıcılarını, kurucularını lanetleyen din adamı” diye geçeceksiniz!

CHP’DE DEĞİŞEN BİRŞEY YOK!


CHP’nin 37. Büyük Kurultayı izlediğim kaçıncı kurultay saymadım ama öncekilerden çok farklı olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. CHP, parti içi demokrasi açısından “ehveni şer – kötünün iyisi” bir parti olsa da son kurultay da tam anlamıyla “lider kontrolünde” geçti. Bazı il delegelerinin çizik operasyonları oldu ama eski kurultaylardaki liderlik yarışları, hizip çatışmaları pek yaşanmadı. Kurultayın ilk gününde “tek aday” olan ve bin 200’den fazla delegenin oyunu alarak Genel Başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu bu güçle PM listesine de damgasını vurdu. Genelde, “tanıdık/bildik” isimleri tercih edip, teşkilatların PM üyeliği için önerdiği isimlerin çoğunu görmezden geldi. CHP, kurultayı “iktidar kurultayı” diye tanımlasa da ben ortaya çıkan PM listesini hesaba katarak “parti içi denge kurultayı” demeyi tercih ediyorum.

Bu arada, yeni PM’de isimlerini görünce “kimdir” ya da “nasıl girmiş” demeden edemediğim onlarca isim varken, yaklaşık iki yıldır TV kanallarındaki tartışma programlarında, her türlü platformlarda, bıkmadan usanmadan CHP’nin hakkını, hukukunu, Cumhuriyet değerlerini savunan genç akademisyen Ali Haydar Fırat’ın PM’ye alınmamasını da Kılıçdaroğlu ve yakın ekibinin “büyük vefasızlığı” olarak buraya not düşmeliyim.