Bir dünya lideri Donald Trump!

Namı diğer POTUS (President of The United States - Birleşik Devletler Başkanı).

Dünyanın en büyük ekonomisi, ordusu, istihbaratı, teknolojisi elinin altında. Kendini o kadar güçlü görüyor ki kafasının tası attığında her şeyi yapabileceğini sanıyor. Başka ülkelere, ülkesindeki siyasi rakiplerine tehditler savurmaktan geri durmuyor. Mesela, en basitinden, asırlık Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomisini iki parmağını şıklatarak mahvedebileceğine dahi inanabiliyor ve bunu bir sosyal medya mesajıyla dünyaya ilan edebiliyor.

İşte bu “yapabileceklerinin sınırı olmayan dünya lideri”, başkanlık dönemindeki ilk sokak gösterilerinde ne yapacağını şaşırdı. Panikledi, krizi yöneteceğine, krizin üzerine adeta benzin döktü.

İlk yaptığı iş göstericileri “terörist” ilan etmek oldu.

İkinci yaptığı şey ise göstericilere karşı dine sığınmak oldu.

Önce Beyaz Saray’ın önünde belirlenen alanda, çekilen şeridin arkasında slogan atan göstericileri cop ve göz yaşartıcı bombalarla dağıttırdı. Ardından büyük bir koruma ordusuyla birlikte karşıdaki St. John Kilisesi’ne yürüdü. Kilisenin girişindeki panonun önünde dikildi, eline aldığı İncil’i havaya kaldırıp poz verdi. Peşi sıra da yürüyerek Beyaz Saray’a döndü.

★★★

Merak edip olayın yansımalarını Amerikan medyasından takip ettim. Trump’ın kilise ve İncil şovuna en ciddi tepkiyi din görevlileri verdi.

Kendisine haber dahi verilmediğini söyleyen Washington Kilisesi Psikoposu Marianne Budde sözlerine “çileden çıktım” diye başladı. Ardından Trump’ı İncil’i ve kiliselerini siyasi propaganda malzemesi yaptığı için sert bir şekilde eleştirdi. Budde, Trump’ın her yaptığının, her söylediğinin şiddeti körüklediğini söylerken, “Bizim ahlaki liderliğe ihtiyacımız var ve O yaptığı her şey bizi bölüyor.”

Psikopos Budde’nin ardından Başpiskopos Michael Curry de Trump’ı “bir kilise binasını ve kutsal kitabı siyasi amaçla kullanmakla” suçladı.

★★★

Öyle görünüyor ki bizim ülkemiz de dahil dünyanın her yerinde liderler bu tür krizler karşısında aynı yola başvuruyor: “Önce göstericileri terörist ilan et. Ardından göstericilere karşı vatandaşların dini duygularını öne çıkar!”

2013’te Gezi Parkı olayları sırasında da göstericiler “terörist” ilan edilmiş, ardından “Dolmabahçe Camisinde içki içtiler, başörtülü bacımıza saldırdılar” diye propaganda yapılmıştı.

Neyse ki Dolmabahçe Camisi İmamı Halil Necipoğlu çıkıp (altı ay sonra başına gelecekleri umursamadan), “Cami içinde alkol kullanan görmedim” demişti.

İyi ki dini duyguları siyasi amaçla kullanan siyasetçiler ve kişisel ikbalini o siyasetçilere bağlayan din görevlileri kadar, vicdanını, inancını, dürüstlüğü, doğruluğu her şeyin önünde tutan din görevlileri de var.


Nazım, bu yıl gül dalına emanet


Bugün büyük şairimiz Nazım Hikmet’in ölümünün 57. Yıldönümü. Küresel salgın nedeniyle bu yıl Anadolu’dan ziyaretine giden olmayacak. O nedenle bu yıl Nazım, Hasan Hüseyin Kormazgil’in “Haziran’da ölmek zor” şiirinde söz ettiği o kırmızı gül dalına ve yanındaki çınara emanet.

Bu vesile ile o şiirden bir bölümü ve Karikatürist Zafer Temoçin’in Nazım Portresini sizinle paylaşmak istedim.

“Gece leylak ve tomurcuk kokuyor/«uyarına gelirse tepemde bir de çınar demişti on yıl önce/ demek ki on yıl sonra/ demek ki sabah sabah/ demek ki «manda gönü» / demek ki «şile bezi»/demek ki «yeşil biber»/ bir de Memet’in yüzü/ bir de güzel İstanbul/ bir de «saman sarısı»/ bir de özlem kırmızısı / demek ki göçtü usta/ kaldı yürek sızısı geride kalanlara/ yıllar var ki ter içinde/ taşıdım ben bu yükü/bıraktım acının alkışlarına 3 haziran ‘63’ü/ (...) / bir eski gömütlükte yatıyor usta/ bir kırmızı gül dalı eğilmiş üzerine/ okşar yanan alnını/ bir kırmızı gül dalı Nâzım ustanın/ gece leylâk ve tomurcuk kokuyor/ bir basın işçisiyim/elim yüzüm üstüm başım gazete/ geçsem de gölgesinden tankların tomsonların/ şuramda bir çalıkuşu ötüyor/ uy anam anam/ haziranda ölmek zor!”