Türkiye’nin en önemli sorunlarını tespit etmek için yapılan araştırmalarda, “adalet” yanıtı genelde ilk üç sırada verilir. Bunun bir çok nedeni olabilir ama en önemlisi, mahkemeye düşenlerde “adil yargılanma” duygusunun zayıf olmasıdır.

“Adil Yargılama” kavramı Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki (AİHS) 6. Madde’de şöyle tarif ediliyor:

1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.

3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;

e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.

★★★

Türkiye’deki herhangi bir yargılamada mahkemelerin bu maddede belirtilen kurallara harfiyen uyması şarttır. Çünkü Anayasamızın 90. Maddesi AİHS’ni iç hukukumuzun üstünde tutar. Eğer uyulmazsa, Türk vatandaşları iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurabilir. AİHM de vatandaşı haklı bulursa Türkiye’yi tazminata mahkum edebilir ya da başvuru sahibinin yeniden yargılanmasını isteyebilir.

4 Eylül 2020 günü Eskişehir 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen iki duruşma, tam da bu konuyla ilgiliydi.

İlk duruşmada sanık Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen’di. Kendisi 2011’de dönemin Eskişehir Milletvekili Salih Koca’yı eleştirmiş, yapılan yargılama sonunda da tazminata mahkum olmuştu. Yılmaz Hoca karar kesinleştikten sonra hem 6. Madde’nin, hem de AİHS’nin “düşünce özgürlüğünü” güvence altına alan 10. Madde’sinin ihlal edildiğini gerekçe göstererek AİHM’e başvurmuştu. AİHM ise 2019’da Büyükerşen’i haklı bulup “yeniden yargılama” istedi.

Duruşma yeniden yargılama amaçlıydı.

İkinci duruşmanın sanığı ise Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’tı. Ataç da o tarihte Başbakan olan Tayyip Erdoğan’a yönelik bir eleştirisi nedeniyle 2011’de adli para cezasına çarptırılmış, konuyu “10. Madde (düşünce özgürlüğü) ihlali” gerekçesiyle AİHM’e taşımıştı. AİHM de 2019’da “Başvurucunun, partisinin siyasi bir etkinliği sırasında dönemin başbakanını hedeflediği konuşmasında, özellikle başbakanın tutumunu ve eski siyasetçiler hakkında yaptığı eleştirilere karşı bu cümleyi sarf etmiştir” gerekçesiyle Ataç’ı haklı bulup, yargılamanın yenilenmesini talep etti.

Ataç’ın duruşması da yeniden yargılama amaçlıydı.

İki duruşmada da mahkeme Büyükerşen ve Ataç’ın beraatına karar verdi.

AİHM’in kararı sonrası yapılan yeniden yargılamada, 9 yıl sonra da olsa iki belediye başkanıyla ilgili mahkumiyetler ve sonuçları tamamen ortadan kalkmış oldu.

★★★

Büyükerşen ve Ataç’ın “cezayı ödeyeyim, kurtulayım” deyip kolaya kaçmak yerine haklarını araması çok değerli. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Hakimler Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ın bu kararların arkasında durması da çok önemli. Hepsinden önemlisi de yeniden yargılama duruşmasında AİHM içtihatlarına uyan hakimlerin tavrı. Gerçekten alkışı hak ediyorlar. Emin olun, benzer karar arttıkça biz vatandaşlarda “yargıda iyi şeyler de oluyor”, “adalet er ya da geç yerini buluyor” hissi güçlenecektir.