Hazine ve Maliye Bakanı Dr. Berat Albayrak, kısa bir süre önce döviz kurları konusunda söylem değiştirdi. Yükselen döviz fiyatları nereye gidiyor diye kendisini sıkıştıran gazetecilere “Döviz kuru benim için hiç önemli değil” diye cevap verdi. Böylece “çok çabalamasına rağmen, kur artışına hakim olamayan Maliye Bakanı olmak” gibi büyük bir yükten bir anda kendini kurtardı. Artık bana bu soruyu sormayın dedi. Halbuki aynı Berat Albayrak, göreve geldiğinden beri “kur artışlarını durduracaklarını” söyledi durdu. Hatta aşırı yükselmiş döviz fiyatları bir ara gerileyince “Başkan Erdoğan’ın önderliği” ve kendisinin feraseti sayesinde bu sonucu aldıklarını iddia etmişti. Dolar artacak diyenlerle alay etmiş, onlara adeta “bundan sonra dolar artmaz” diye meydan okumuştu. Peki; bu 180 derecelik dönüşü ben şimdi nasıl yorumlayacağım? İmdadıma bir meslektaş yetişti.

DEĞERLİ TL, TÜRK EKONOMİSİNİ DEĞERSİZLEŞTİRİR

Bakan Albayrak’ın “Döviz kuru benim için hiç önemli değil. Hiç işin o tarafına bakmıyorum. Sanayi sağlam, üretim sağlam” demesi ayaküstü verilmiş bir savuşturma cevabı değilmiş. Meğer bu ifade, ekonomide  “devrim manifestosu” imiş. Bunu da AKP’ye çok yakın bir gazeteci olan Rasim Ozan Kütahyalı’nın makalesinden öğrendim. Bakan Albayrak, Türk ekonomisini “değerli ulusal para” paradigmasından “düşük değerli ulusal para” paradigmasına geçirmeye karar vermiş. Bu dönüşüme, ya “Değerli TL, Türk ekonomisini değersizleştirir” diyen R.O.Kütahyalı, ya da bizzat Albayrak’ın kendisi “Berat Albayrak devrimi” adını uygun görmüş. Bir hatırlatma: Paradigma, zihnin evrene açılan penceresidir. Bakış açısıdır, yani “zaviye”sidir. Zaviyelerini değiştirenler, o andan itibaren olayların ve oluşumların “sebep-sonuç ilişkilerini” çok başka şekilde görmeğe başlar.

KANSIZ DEVRİM OLMAZ

Haberi duyunca çok sevindim. Yıllardır boşuna nefes tüketmemişim; dediklerim nihayet yankılanma yaptı dedim. Ama işin gerçeği şu ki; ben söyledim diye bu “devrim” gündeme gelmedi. Uzun yıllardır birlikte çalıştığım dostum Asaf Savaş Hoca’nın vurguladığı gibi “borçlanma yolları” tıkanınca bu “devrime” (yoksa söyleme mi?) geçildi. Korkarım ya hiçbir şey değişmeyecek ya da ilk fırsatta, bir yerlerden “bol döviz gelirse” eskiye dönülecektir. Bir an için Başkan Erdoğan’ın onayıyla bu stratejik dönüşüm başladı diyelim. AKP bu dönüşümün bedelini biliyor mu? Biliyorsa, ödemeye razı mı? Mesela Mercedes’lerden inecekler mi? İtibardan tasarruf etme pahasına, gösterişli yatırım ve tüketim harcamalarından vazgeçilecek mi? Mesela halen Araplar’ın uygulanmakta olduğu “Türk mallarını boykot etme kararlarını” değiştirtmek için, dış siyasette de dönüşüm yapacaklar mı? Avrupalı tüketicinin kalbini kazanmak için “Sınır kapıları açar, milyonlarca sığınmacıyı Avrupa’nın üstüne salarız” tehdidinden geri adım atacaklar mı?

Son söz: Devrilmeyi göze almadan, devirmeye kalkışılmaz.