Son iki hafta içinde neler yaşandı neler? Kısaca hatırlayalım. Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal, Cumhurbaşkanı tarafından görevinden alınıp yerine eski Maliye Bakanı, yüksek bürokrat Naci Ağbal getirildi. Çok kısa bir süre sonra Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak garip bir şekilde istifa etti. Onun yerine de yine bir yüksek bürokrat eski Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan tayin edildi. Bakan Elvan, derhal “piyasa dostu (?)” bir politika izleneceğini ilan etti.

Cumhurbaşkanlığı da MB Başkanı Ağbal’ın alacağı kararları destekleyeceğini, hatta icap ederse “acı reçete”yi uygulayacağını söyledi. “MB faizi artırmaz” beklentisi aniden “MB faizi artırır” beklentisine dönüştü. Swapçı dış bankalar “Faizler artacak” kabulüyle bu fırsattan istifade için pozisyon aldı. Kısa süre önce aşırı değer kaybetmiş TL, 2 günde %10 değerlendi. Bu suretle bir kez daha kısa vadede “Yüksek faiz sebep, düşük kur sonuçtur” ilişkisi ispatlanmış oldu.

ALLAH SONUMUZU HAYREYLESİN

Dr. Berat Albayrak’ın sosyal medya üzerinden yayınladığı istifanamesinin içinde, günümüzde “at izinin, it izine karıştığı”, “hak ile batılı ayırt etmenin zorlaştığı” gibi ifadelerin bulunmasını yadırgadım. Sözlerini “Allah sonumuzu hayreylesin” gibi kötümserlik çağrıştıran bir temenniyle bitirmesine de özel bir anlam yükledim. Çünkü ekonominin bugün ne durumda olduğunu ve ülkeyi iktisaden ne gibi olumsuzlukların beklendiğini en iyi bilebilecek bir kişi bunları söylüyordu.

Neticede, böylesi hassas bir dönemde teknik bilgileri kuvvetli iki eski yüksek bürokratın kilit pozisyonlara getirilmiş olması isabetlidir. Çünkü bürokratlar “ortadoks”tur. Yani tutucudur. Albayrak gibi ekonomide devrim yapma hevesleri olmaz. Enkaz kaldırmakta beceriklidir. Her şeyi  “usulüne uygun” yapacak hukuk birikimine sahiptirler.

BURASI TÜRKİYE ABİCİM

Son paragrafa geldim. Yazıyı “Dış borç altında ezilen güzel ve yalnız ülkem, kurtuluşu yeni dış borç almakta buluyor” diye bağlayacağım. Okumuşların başını çektiği bu “öğrenilmiş çaresizliğe” içim isyan ediyor.

Birden sevgili dostum Güngör Uras’ın “Burası Türkiye abicim” sözünü hatırlıyorum. Güngör, benden 5 yaş büyüktü. Devlet tecrübesi vardı. Çok insan tanırdı. Bu ülkede ne olabilir ne olamazı çok iyi bilirdi. Ben, ne zaman “Cari açık vermeden büyümek mümkündür” tezini savunmaya başlasam, aklıma onun “Burası Türkiye abicim” sözü geliyor.

Şu manzaraya bakın Allah aşkına: Bir yandan faizciler “Nasıl da AKP dediğimize geldi. Faizler artacak, ülkeye bol sıcak para akacak, enflasyon düşecek, dertler sona erecek” diye bayram ediyor. Diğer yandan yandaş basın halkı, dolar alıp İstanbul’un kapatılmış köprü ve yollarında turlayan Formula-1 yarış arabaları sayesinde ülkeye 100 milyon dolar gelecek üfürüğüne inandırmaya çalışıyor.

Son söz: Bir şey, başka türlü olamadığı için böyle olmuştur.