Salgın bir hastalık yüzünden tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanlar zor günler geçiriyor. Ücreti düşenler, işsiz kalanlar bir yana, dükkanı yarı açık-yarı kapalı hale gelen esnaf, taksiciler, okul servisçileri, havayolu çalışanları, otelciler, lokantacılar, sinemacılar, hastaneciler, muayenehane sahibi doktorlar, dişçiler ve daha sayamadığım birçok işyeri veya meslek sahibi insanın geliri düştü.

Bu arada TL’nin değer kaybı yüzünden enflasyon yani geçim maliyeti de yükseldi. Üstüne bir de sokağa çıkma yasakları bindi. Kısaca hayat herkes için can sıkıcı hale geldi, büyük çoğunluk için ise çok zorlaştı.

Ancak ülkede hiçbir ürünün kıtlığı çekilmedi. Pahalı veya ucuz her tür gıda ve ihtiyaç malı her an, her yerde bulunuyor. Hatta kapınıza kadar getiriliyor. Toplu ulaşım araçları çalışıyor, elektrikler kesilmiyor, çöpler toplanıyor, yollar süpürülüyor, müthiş kuraklığa rağmen sular hâlâ akıyor.

HERKES BAŞKASININ HİZMETİNDE OLMALIDIR

Barones Margaret Thatcher (1925-2013) namı diğer “Demir Leydi”, Büyük Britanya’da en uzun süre (1979-1990) başbakanlık yapmış bir devlet insanıdır. Üstelik bu görevi üstlenen ilk kadındır. Üniversiteden araştırma kimyageri olarak mezun olmuş, daha sonra hukuk tahsil ederek baro üyesi bir avukat olmuştur. Zengin bir işadamı ile evlenmiş, 2 çocuk doğurmuştur.

Muhafazakar Parti’nin de başkanı olan Thatcher, iktidara gelmeden önce İngiliz ekonomisinde hatırı sayılır bir solculuk hakimdi. Sendikalar çok güçlüydü. “Parlamentodan geçen özelleştirme kararlarının uygulanmasına izin vermeyiz” diyorlardı. Grevlerin biri bitiyor, biri başlıyordu. Enflasyon %17’ye çıkmıştı.

Thatcher, sosyalizmden hiç hazzetmiyordu. Onun “Britanyalıları sosyalizmle iyileştirmeye çalışmak, lösemiyi sülükle tedavi etmeye benzer” sözü meşhurdur. Thatcher fiyat mekanizmasına inanıyordu. Devlette iş arayanlara “Herkes, başkalarının gönüllü olarak satın alacağı bir mal veya hizmeti üretmeye çalışmalıdır” diyordu.

SAKIN FİYATLARA NARH KOYULMASINI İSTEMEYİN

TV’lerde bazen belediye zabıtalarını veya falanca bakanlık elemanlarını, dükkanlarda veya çarşı-pazarda fiyat denetimi yaparken gösteren röportajlar yayınlanıyor. Bu yayınların arkasından “Fiyatlara narh koyalım” önerilerinin gelmesinden çok endişe ediyorum.

Bildiğim kadarıyla, herhangi bir kamu görevlisinin piyasada “fiyat denetimi” yapma yetkisi yoktur. Zaten de olmamalıdır. Serbest rekabetten daha etkili bir fiyat kontrol sistemi yoktur. Eğer bu zor günlerde dolduruşa gelip, fiyat tespitine veya tanzim satışı yapan dükkanlar kurulmasına kalkışılırsa, topluma en büyük kötülük edilmiş olur.

Üretim zinciri kopar, mal ve hizmet kalitesi düşer, kuyruklar dönemi başlar. Bu ülke bu kabil sol girişimlerden çok çekti. Çok KİT’ler, çok BİT’ler, çok belediyeler, çok paralar batırdı. Sonunda hepsinden vazgeçildi.

Son söz: Serbest piyasanın sakıncalarını, adil rekabet giderir.