Devlet-i Âliyye-i Osmâniyye” zamanında öne çıkan bakanlıklardan biri Hariciye Nezareti yani bugünkü Dışişleri Bakanlığı idi. Diğerleri Harbiye ve Maliye nezaretleridir. Hariciye Nezareti’nin en önemli bölümlerinden biri “Tercüme Odası”dır. Bunun böyle olması da çok tabiidir. Çünkü hariciyeciler, adından anlaşılacağı üzerine dış ülkelerle yani dili Türkçe olmayan yabancı insanlarla yazışır ve konuşur. Bir yabancı ile siyasi bir iş yaparken, onun dediğini anlamak veya ona meramını tam olarak anlatmak kolay değildir. Bundan daha önemli olarak, Dışişleri Bakanlığı mensupları, bir yabancı dili ne kadar iyi bilirlerse bilsinler, kişisel takdirlerine göre tercüme yapamamalıdır. Aksi takdirde bakanlığın mensupları bile kendi aralarında birbirini anlayamaz hale gelir.Dolayısıyla hariciyede, hangi yabancı kelimenin karşılığı olarak Türkçe’de hangi sözcüğün kullanılacağı “kurumsal” olarak belirlenmek zorundadır. Bunu değiştirmek gerekirse, yeni seçilen Türkçe sözcük de yine “kurumsal” olarak belirlenmelidir.

CEMİYET-İ AKVAM’DAN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’E

Birinci Cihan Harbi bittiğinde, dünya perişandı. Galipler, harpten en az zayiatla çıkan ve o sırada dünyanın en zengin ve en kudretli devleti olan ABD’nin önderliğinde bir araya geldiler. Gerek bu cihan harbinin yaralarını sarmak, gerekse bir daha böyle bir harbin çıkmasına engel olmak amacıyla 10 Ocak 1920’de San Francisco şehrinde bir “teşkilat” kurdular. Bu teşkilatın adını da İngilizce olarak “League of Nations” koydular. Bizim Hariciye nezaretimizin “tercüme odası” bu adı Türkçe’ye “Cemiyet-i Akvam” (Kavimler Cemiyeti) olarak tercüme etti. Çünkü o günün Türkçesi’nde “nation” kelimesinin Türkçe karşılığı “kavim”, çoğulu da akvamdı. League kelimesinin karşılığı da “cemiyet”ti. “Nations” kelimesinin karşılığının “milletler” yerine olarak “akvam” olması doğruydu. “League of Nations”  II. Dünya Harbi sırasında çalışmadı. Harpten sonra “United Nations” adı ile New York’ta tekrar faaliyete geçti. Hariciye Bakanlığımız bu yeni teşkilatın adını bu sefer “Birleşmiş Milletler” olarak tercüme etti. Çünkü artık “nation” kelimesinin Türkçesi “kavim” değil “millet” olmuştu. Kavim, daha çok kabile anlamında kullanılıyordu.

MİLLİCİLER, KAVMİYETÇİLİĞİ AYAKLAR ALTINA ALIR

Lozan Anlaşması müzakereleri sırasında İngilizler, “Kürtler Türklerden ayrı bir millettir, onlara da Ermeni ve Rum azınlıklara tanınan ana dilde eğitim veren okul açma ve sair haklar tanınmalıdır” tezini ileri sürüyordu. Ankara Hükümeti ise “Türkler ve Kürtler aynı millettendir yani Müslüman’dır. Kürtler azınlık değildir. Olmadıkları için onlara azınlık muamelesi yapılamaz” diyordu. Çünkü Farsça’dan gelen “millet”in kök anlamı dindir. Nitekim Osmanlı’da “Fermanlı Millet” (Chartered Nation) kavramı vardı. Mesela Rumlar ve Ermeniler böyleydi. Ferman, hukuki ve kültürel özerklik talep eden “gayrimüslim” halklara verilen bir izindi. Günümüzde hatalı olarak “dindaş” anlamında kullanılan “ümmet” kelimesi ise Arapça “üm” yani “ana” kelimesinden türemiştir. Anasından doğduğu gibi “çulsuz” yani imtiyazsız halk demektir. Ümmet-i Muhammed ise Allah’ın risalesini (mesajını) Hz. Muhammed’in getirdiğine inanan ve onu destekleyen sade halk demektir.

Son söz: Milli görüş ulusalcı değil, dini görüştür.