1979’da Koç Grubu için iş alanları araştırmak üzere grubun Ankara temsilcisi Turgut Tokuş’la Suudi Arabistan’a gittik. Oradan Kuveyt ve Ürdün’e geçtik. Suudi’de irtibat noktamız ve muhtemel bankamız Citibank’ın Riyad şubesiydi. Citibank yetkililerine ilk sorum “İslam’da faiz yasak, siz burada faiz almadan nasıl kredi veriyorsunuz?” oldu. Onlar da faize “Servis bedeli diyoruz, hiç sorun olmuyor” dediler. Türkiye’de de faizin adı 1984 yılında Turgut Özal tarafından “vade farkı” veya “kira” olarak değiştirilince İslami açıdan sorun çözülmüştü.

MÜSLÜMANLARIN İKTİSADİ DAVRANIŞI

İslami iktisat, İslami finans birbirini tamamlayan iki kavramdır. İslam’da “Faiz haram, kâr caizdir”. Kârı kısıtlayan herhangi bir yasak yoktur. Hal böyle olunca, borç verenle borç alan ne faiz alır ne de faiz verir. Sadece kârı bölüşür. İş zarar bölüşmeye gelince ihtilâf kaçınılmaz olur.

Uzun yıllardır İslami iktisat eğitimi verilen Malezya’dan yapılan yayınlara göre “İslami iktisat”, bankacı ve iş adamlarının İslam’ın davranış kodlarına göre (takva ile) hareket etmesini kasteder. Yani iktisadın bilim olarak kendisi İslami değil, aktörleri Müslüman’dır. Müslümanlar âdil davranır, fakir fukarayı düşünür, zekât vererek gelir dağılımı çarpıklığını giderir. Tez budur.

İSLAM ÜLKELERİ NİÇİN İKTİSADEN GERİ KALDI

Başkan Erdoğan, İslami iktisadı, “krizlerin çaresi” olarak görüyor. Sosyal bilimciler ise İslam toplumlarının önce Hıristiyan ve daha sonra Budist ülkelere göre niçin iktisaden geri kaldığını bulmaya çalışıyor. Üç muhtemel sebep üzerinde duruluyor:

Birincisi, “cari” İslam’ın geniş kitlelere “bu dünyadan” ziyade “sonraki dünya” yani ahireti düşünerek ibadetin çalışmaya tercih edilmesini telkin etmesidir deniyor. İkinci sebep,  kişilerin mülkiyet haklarının yeterince korunmamasıdır. Osmanlı’da “Can Allah’ın, mülk padişahındır” denirmiş. Padişahtan mülk kaçırmak için sosyal amaçlı “vakıf” kurulur, kurucu aile fertlerine geçimlerini sağlasınlar diye vakfın mal varlığından mahfuz hisse verilirdi. Bu yüzden İslam ülkelerinde gerçek kişiler “sermaye/kapital” biriktirmemiştir. Üçüncü sebep ise İslam hukukunda ticaretle uğraşan “tüzel kişilik” kavramının olmamasıdır. İktisadi hukuk profesörü Timur Kuran bu konunun üzerinde çok durmaktadır. İslam ülkelerinde “yatırım yapan” çok ortaklı kalıcı firma kurulmaz, “ticaret” için geçici ortaklık yapılırdı. İş bitince kâr paylaşılır, ortaklık biterdi. Şirket, “ş-r-k” kökünden gelir.

“Gerçek kişinin” bir faaliyete veya bir şeye ortak olması demektir. Kişi ölünce de ortaklık kendiliğinden biter. Çünkü ortada “ortaklardan bağımsız kişiliği olan” bir firma yoktur.  Avrupalıların “a-nonim” (sahipleri isimsiz) firmaları vardır. Kapitalizmin şampiyonu Amerikalıların “corporation” (korpo-rasyo/yapma vücut) kavramı, bırakın İslam ülkelerini, Avrupa’da bile uzun süre anlaşılmamıştır.

Son söz: Kapitalizmin krizleri, kapitalizmin içinde çözülür.