Türkiye’nin Kürt meselelerine bu köşede yer vermeyeli bir hayli zaman oldu. Halbuki bu, ekonomimizi derinden ilgilendiren en önemli siyasi sorundur. Türk ekonomisini canlı tutan “dış kaynak girişleri” kuruyunca, ekonominin komuta heyeti değiştirildi. Hemen ardından başkanlık tarafından ekonomi ve hukukta reform yapılacağı ilan edildi. Bu açıklamanın mürekkebi kurumadan AKP’nin önde gelen siyasetçilerinden Bülent Arınç, “Hapiste bulunan Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın salıverilmeleri gerekir” dedi. Bu beklenmedik çıkış, Arınç’ın AKP’den aforoz edilmesiyle sonuçlandı.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Türk-Kürt meselesinin bin yıllık tarihine girmeyeceğim. Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı Kürt meselesi, “çok kavimli/çok milletli” Osmanlı’dan devir alınanın aynısı değildir. Bugünkü mesele “T.C.”nin kuruluş ilkelerinden doğmuştur. T.C.’nin kurucu babaları olan “Osmanlı paşaları” imparatorluğun çok uluslu yapısı sonucu bölünerek çöktüğünü görmüşlerdi. Kurdukları “ulus devlet”in tekrar bölünmesi en büyük kaygılarıydı.

İşte bu gerekçeyle 1924 Anayasası’nın 88. maddesinde “Türkiye ahalisine, din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla Türk ıtlak olunur” diye hüküm koydular. Buradaki “ıtlak” sözcüğü “öyle kabul edilir” anlamındadır. Dikkat edilirse, din ve ırk farkı olduğu kabul ediliyor. Ama bu farklar herkesin tüm hak ve vecibeleriyle “Türk” kabul edilmeye engel teşkil etmez deniyor. Bunu vurgulamak için “Ne mutlu Türk’üm diyene! (olana değil)” sloganı yaratılıyor.

ULUSAL BİRLİK, ORTAK DİNLE DEĞİL, ORTAK DİLLE OLUŞUR

Ulus bilincini yaratan ve yaşatan şey “din” değil “dil”dir. Bunu hem T.C.’nin kurucuları hem de bağımsızlık isteyen Kürtler çok iyi bilir. Cumhuriyet hükümetleri “bütünlüğü” korumak için iki strateji izlemiştir.

Birincisi, Kürtçe’nin eğitim dili olmasına izin vermemek, ikincisi Kürt nüfusun çoğunluğunu Türkiye’nin her yerine yaymaktı. AKP’nin, milli (yani dini) görüşüne göre ise “milli birliği” din çimentosu sağlardı. Bu inançla “Dili sal, dini tut” siyaseti izlediler.

Sonuç tam tersi oldu. 2016’ya gelindiğinde bölünme, kuvveden fiile çıkmıştı. Ancak çok kanlı “hendek savaşları” kazanılarak Türkiye “öz yönetim kamuflajlı” bölünmenin eşiğinden döndü.

BELÇİKA, İSPANYA, KANADA, İSVİÇRE

“Türkiye’nin Kürt meselesi, ‘çok dilli, çok bölgeli’ ülkeler model alınarak çözülebilir” denir. Eğer, asırlardır etnik olarak saflaşmış bu ülkelerin idari yapılanmasına benzer bir uygulamaya Türkiye’de geçilmeye kalkılırsa derhal “etnik temizlik” fikri hortlar. Ülkede kan gövdeyi götürür. Osmanlı devletinin parçalanması sürecinde yaşanan faciaların bin beteri yaşanır. Kürtleri sevenlerin ama özellikle HDP önderlerinin göstereceği kahramanlık, T.C.’ye kafa tutmak değil PKK’nın döşediği bu yola sapılmasını engellemektir.

Son söz: Barışmak, savaşmaktan zordur.