Otobüs, tren, tramvay ve şehir hatları vapurları gibi toplu taşıma araçlarını çalıştıran belediyelere veya devlete ait işletmeler, bilet fiyatlarına Merkez Bankası’nın hedeflediği %8’lik enflasyonun çok üstünde, kabaca yüzde 35 oranında fiyat zamları yaptı. Taksi, minibüs-midibüs-otobüs fiyatları da benzer oranlarda zamlandı veya zamlanacak. Ulaştırma maliyeti, tüm mal veya hizmetlerin fiyat oluşumunda yüzde 30 kadar etkilidir. Ne var ki; temel girdilerdeki her fiyat artışı, nihai ürünlerin fiyatına “zincirleme etkiyle” bir süre sonra neredeyse yüzde 100 olarak yansır. Seçilmeden önce ve hemen sonra belediye tarafından sunulan hizmetlerde fiyat indirimi yapacağını vadeden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “bilet fiyatlarına 2017’den beri zam yapılmadığını, 2017’den bugüne kadar geçen sürede oluşan maliyet artışları hesaba katıldığında, yapılan yüksek zammın bile aslında yetersiz olduğunu” söyledi. Zam yapılmazsa, hizmeti sürdürmenin imkansız hale geleceğini ilave etti. AKP’lilerce engellenen su zammının da yakında tekrar İBB Meclisi’ne gelmesi kaçınılmazdır herhalde. Hal böyle olunca “fiyat artışlarıyla ölçülen enflasyon” (TÜİK sepeti ne kadar değiştirirse değiştirsin) yüksek çıkacaktır.

MERKEZ BANKASI VE SİYASİ İKTİDAR

Duymaktan yoruldunuz ama bir daha tekrar edeceğim. Parasal ekonominin gurusu Şikagolu M. Friedman (1912-2006) “Enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur” (Inflation is always and everywhere a monetary phenomenon) buyurmuştur. Kalubeladan beri yüksek enflasyonun hüküm sürdüğü bir ülkede, 40 yıldır ekonomi yazarlığı yapan bir kişi olarak, Friedman’ın bu “önermesi” (proposition) benim zihnimi çok yormuştur. Çünkü enflasyon, salt parasal bir olgu olarak anlaşılırsa, onu indirmek de paranın patronu merkez bankasının işi olur. Diyelim ki, bu görev “parayı sıkarak” yapılabilir. Peki, bu parayı sıkma sürecinin, siyasete olan maliyetini kim ödeyecektir? Tabii siyasi iktidar. Halbuki özellikle düşük gelirli ülkelerde iktidarlar, seçmeni hoşnut etmek için “az vergi toplayarak, çok para harcamak” ister. Bu da ancak “dış borçlanma” veya “para basmakla” gerçek olabilir. Bu iki yolun sonu da aynı kapıya, yani “enflasyonun artışına” çıkar.

HANGİ PARA, HANGİ PARASALLIK

Friedman’ın önermesi, ortada sağlam bir “para” (money) olduğu varsayımına dayanıyor. Bunun için enflasyon “monetary” (parasal) bir olgudur diyor. Ya o ülkede “bir” para değil, “iki” para varsa, merkez bankası hangi paranın “miktar ve faizini” kontrol ederek enflasyonu önleyecektir? Enflasyonun ölçüldüğü “ulusal para”nın mı, yoksa ulusal paranın miktarını ve faizini etkileyen ve ulusal merkez bankasının denetiminde olmayan “döviz”in mi? Türkiye benzeri ülkelerde, merkez bankalarının enflasyonu düşürmesi, parası döviz olan tek paralı ülkelerin enflasyonu düşürmesinden çok zordur.

Son söz: Parası tek olmayanın, enflasyonu çok olur.