Sevgili okurlarım, söz konusu katliamdan hemen önce Çeşme’de güzel bir tatil yapıyordum.

Dönüşte İzmir’e geldim...

Güzel bir otelde üç günlük tatil daha...

Çeşme ve İzmir’de arkadaşlarım ve aile bireylerim vardı.

Her biri elime bir sürü armağanlar tutuşturdu. Yanımdaki bavullar yetmeyince çarşıya çıkıp bir büyük bavul daha almak zorunda kaldım.

Şimdi elimde üç bavul ve bir de elbise askısı, toplam dört ağır parça vardı.

İyi de, ben bunları Ankara’ya nasıl götürecektim!

★★★

Yataklı vagonla gitmeye karar verdim. Yataklı yolculuğunu hem severdim, hem de bu parçaları daha rahat götürürdüm.

9 Ekim günü Alsancak istasyonundan biniş kolay oldu. Tren görevlileri bavulları alıp odama yerleştirdiler.

Tıngır mıngır güzel yolculuk artık başlamıştı.

Ankara’ya varınca taşıma sorunu zaten olmazdı.

İstasyonda hamallar treni beklerdi. Bavullarınızı alıp gar binası önündeki taksilere yüklemek onların işi idi.

★★★

Sabah oldu. Ankara’ya yaklaşırken bazı istasyonlarda trenimiz uzun süreli beklemeler yaptı.

Kondüktör yanıma geldi:

“Ankara varışımız biraz gecikecek... İstasyonun yakınlarında galiba bir bomba patlamış da...”

Zaten İzmir treni Ankara’ya hiçbir zaman gecikme yaşanmadan ulaşmazdı.

Bir süre sonra Ankara Garı’na girdik.

Ben her gelişimde olduğu gibi, özellikle yataklı vagonu kuşatacak hamalları bekliyorum ama hiç kimse yok!

Kondüktör yardım etti, benim dört parçayı vagondan indirdi.

İyi de, bundan sonra bu ağır eşyaları nasıl taşıyacağım!..

Neyse, garın kapısına ulaşınca, hemen oracıkta bekleyen taksilerden birine binerim!

Ağır parçaları yüklendim. Bazen taşıyarak, bazen sürükleyerek gar binasının kapısına vardım.

Ortalıkta taksi falan yoktu...

★★★

Ama karşıma bir anda çıkan manzara korkunçtu.

Yerde savrulmuş cesetler...

Çoğu parçalanmış.

Her yer kan içinde.

İnsanlar feryat ediyor...

Bu ne?.. Orada ne olmuş, bilmiyorum.

Birilerine sordum, kısaca “Bombalar patladı” diyebildiler.

O panik ortamında daha fazla bir şey konuşmak mümkün değildi.

İyi de kardeşim, yolcular gar binasından çıkarken hiçbir görevli uyarmamıştı. Tren zamanında gelse, demek ki bazı yolcular da ölecekti.

Binada polis falan da yoktu.

★★★

O parçalanmış kadınlı erkekli cesetleri ve başlarında feryat edenleri görünce şok geçirdim.

Polis bağıranları kovalıyor, susturmaya çalışıyordu.

Ortalık ana baba günü...

Her şey korkunçtu ve ben o tabloda elinden hiçbir şey gelmeyen aciz bir seyirci idim.

Cesetlere daha fazla yaklaşamadım çünkü hem o kanlı görüntüleri yakından görmeyi içim kaldırmazdı, hem de ellerimdeki ağır yükü bırakacak bir yer yoktu.

Dedim ya, orada ne olduğunu anlayamadığım bir felaket yaşanmıştı.

★★★

10 Ekim katliamının boyutları sonra ortaya çıktı.

O sabah Ankara’da emek-barış-demokrasi mitingi yapılacak.

Mitingi bazı sivil toplum kuruluşları düzenliyor. Katılacakların bir bölümü ellerinde pankartlarla gar binasında buluşacak, halaylar çekecek, sonra mitingin yapılacağı Sıhhiye semtine doğru yürüyüşe geçecek.

İşte tam o aşamada kalabalığın ortasında birbiri ardına iki bomba patlıyor.

103 kişi, masum insanlar can veriyor, yüzlerce yaralı var.

Patlamaları gerçekleştiren iki canlı bomba da IŞİD militanı.

IŞİD İslamcı bir kuruluş.

Açılımı “Irak Şam İslam Devleti.”

Bizimkiler sonra bu “İslam devleti” sözcüklerinden rahatsız oldu, IŞİD’i DEAŞ olarak değiştirdi. Öyle ya, İslam’la terör bir arada olamazdı! Güler misin ağlar mısın!

★★★

Sonrasını medyadan izledik... Savcılık 36 kişiye dava açtı. Militanların bazıları yakalanıp yargılandı, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.

Bazıları, asıl elebaşları ise halen firarda.

Katliamda ihmali görülen kamu görevlilerinin hiçbirine soruşturma izni verilmedi ve onlar yırttı.

★★★

Bombalar 10 Ekim saat tam 10.04’te patlamış.

Biz Ankara’ya varıp trenden indiğimizde saat yaklaşık 10.40...

Trenin yüzlerce yolcusu (çocuklar dahil) en küçük bir önlem bile alınmadan gar binasından dışarıya hiçbir şey olmamış gibi salınmış ve o kanlı tablonun tam da göbeğine bırakılmıştı.

Ölen 103 kişiye ve yakınlarına Allah rahmet eylesin, patlamada kolunu bacağını, gözlerini yitiren masum insanlara sabır versin.

(Eve nasıl ulaştığımı merak ederseniz, elimdeki ağır parçaları sürükleyerek, nefes nefese Tandoğan Meydanı’na kadar yürüdüm ve orada bulduğum bir taksiye binip gittim.)