Sevgili okurlarım, Türkiye olarak belki de tarihin her açıdan en zorlu dönemini geçiriyoruz.

İnsanlar mutsuz...

Ama daha da önemlisi insanlar korku içerisinde.

Milyonlarca insanımız yaşamını bu inanılmaz korkular ve mutsuzluk içerisinde geçirmeye mahkûm edilmiş durumda.

Bir yanda adına korona denilen öldürücü salgın var.

Öbür yanda halktan ölüm rakamlarını bile gizleyen bir iktidar!

Aşı olayı derseniz tam bir kargaşaya dönüştü.

Bu konuda sorulan soruların hiçbirine yanıt vermeleri mümkün olmuyor.

Şunu iyi biliniz, bu aşı olayında bile yolsuzluk-rüşvet-vurgun olma olasılığı çok yüksek.

Ekrem İmamoğlu kendi deyişiyle iktidara yalvarıyor:

“Lütfen uzun süreli tam kapanma yapın. Aksi takdirde daha çok sayıda insanımız bu salgının pençesinde can verecek.”

Ama iktidar bu çağrıya da kulak asmıyor. Niçin?..

Kendince oy hesapları yapıyor, “Uzun süreli kapanma olursa hem para yetmez, hem de oy kaybına uğrarız” diye düşünüyor.

★★★

İşin bir başka yanı karşımıza çıkıyor ve hafta sonları açık olan marketlerde içki satışı yasaklanıyor!

Bu yasağın korona ile ne ilgisi olabilir, bunun mantığı nedir?

Cumartesi günü markete gidip bir şişe de bira alma hakkınız resmen ayaklar altında çiğneniyor.

21. yüzyılda bu nasıl bir Türkiye’dir!

★★★

Ülkemizin saygınlığını her alanda zedelediler...

Saygınlığın sağa sola posta koyarak, tehdit ve hakaretler yağdırarak korunacağını ya da elde edileceğini düşündüler!..

Evet, neredeyse bütün dünyaya posta koydular, bağırıp çağırdılar.

AB, ABD, NATO, Rusya, bazı İslam ülkeleri falan dahil!..

Bilinçsiz politikalarla bütün dünyayı karşımıza aldılar. Dış politikada bile ne yazık ki sapır sapır dökülen bir ülke olduk.

★★★

AB Liderler Zirvesi Brüksel’de toplanıyor...

Ve hakkımızda acı, incitici kararlar alınması, yaptırımlar uygulanması bekleniyor.

Oysa AB’nin peşinde yıllarca koşan, bize sürekli müjdeler (!) veren bunlar değil miydi?

Müzakere tarihi aldıklarında Ankara’da Kızılay Meydanı’nda pankartlar açıp kürsüler kuran, mitingler düzenleyen kimlerdi?

Vizeler bile kaldırılacak, cebine pasaportunu koyan vatandaş Avrupa’ya gidip iş bulacaktı!

Sonraki yıllarda gördüler ki, bu kafayla gittikleri sürece AB bunları almayacaktır.

Bu kez bağırıp çağırmaya, posta koymaya, tehditler savurmaya başladılar ama hiç işe yaramadı!

Recep Bey dün bu konuda da noktayı koydu!

“AB’nin yaptırımları bizi ırgalamaz.”

Hele kararlar bir açıklansın, ırgalayıp ırgalamayacağını o zaman görürüz!

★★★

Ülke olarak başımıza iş açan “Tek adam rejimi” işte budur!

Bütün kararlar bir kişi ve onun Saray’daki elemanları tarafından alınıyor.

Bakanlar falan derseniz hepsi tek adamın emir kulu.

Korona salgınından dış politikaya, ekonomiden yolsuzluklara kadar her alanda çuvalladılar.

Ama onların keyfi gıcır, tuzu kuru...

Ceremesini Türk Milleti olarak biz çekiyoruz, ölümler dahil fatura bize kesiliyor.

Yani şu olanlar Saray ekibini olmasa bile, bizi fena halde ırgalıyor!



Sevgili okurlarım, kardeşi cezaevinde yatan bir hükümlünün ablası olan Yasemin Pala’dan aldığım 7 Aralık 2020 tarihli e-posta mesajını, üzerinde hiçbir yorum yapmadan sizlere iletiyorum:

“Emin Bey merhabalar. Şanlıurfa Hilvan Cezaevi B8 koğuşunda koronodan rahatsızlanan, durumu ağırlaşan ve Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan eski Üsteğmen  Müjdat Pala şu an yoğun bakımda, bilinci tamamen kapalı yatmakta ve parmağını dahi oynatamamaktadır.

Hastanede yapılan tüm tetkik ve tedavilere rağmen durumunda hiçbir gelişme olmamıştır. Hayati riski olmasına rağmen bana durumunun iyi olduğu, koğuşunda olduğu ve kendi isteğiyle telefona çıkmak istemediği (doğru değil) bilgisi verilerek hem geçiştirildi, hem ihmal edildi, hem de psikolojik olarak çöktü.

Üç defa Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürülüp durumu iyi olmamasına rağmen tekrar cezaevine götürülmüş, o haliyle tek kişilik koğuşa bırakılmış ve ağır psikolojiye maruz kalmıştır. Dokuz gün olmasına rağmen hâlâ bilinci kapalı, hareketsiz, yoğun bakımda.

En son 19 Kasım perşembe günü Müjdat’la konuştuk. 20 Kasım’da fenalaşmış ve 29 Kasım’da yoğun bakıma alındı. 23 Kasım, 27 Kasım ve 28 Kasım’da hastaneye götürülmüş ve tekrar cezaevine gönderilmiş. Durumu bu kadar kötü olmasına rağmen neden ihmal edildi, neden gereken tedaviye geç başlandı,  neden bu kadar geç kalındı ve neden cezaevi tarafından bana durumu iyi bilgisi verildi kaç kere. NEDENNNN???  

Ablası Yasemin Pala.”