Sevgili okurlarım, gerçek bir dostumu yitirmiş olmanın hüznüyle birlikte acısını da bir kez daha anlatmaya çalışayım.

Bekir’in aylar süren hastalık olayını baştan sona izledim...

Yaşadıklarına bire bir tanık olmam elbette ki mümkün değildi ama çekmekte olduğu sıkıntıları neredeyse günü gününe ben de yaşadım.

Amacım her zaman ona moral vermekti ama olmuyordu ki...

Hep söylüyordum:

“Bekir yazı yaz, bir şeyler yaz. Bak herkes senin yazılarını bekliyor...”

Yanıt hep aynı oluyordu:

“Halsizim, yorgunum. Yazı yazacak durumda değilim. Yazmak için kafayı toparlayacaksın. Bunu yapamıyorum ki...”

★★★

Hastalığı boyunca bir anlamda yalnız kalmıştı. Çevresinde “Dost” bildiği nice insanlar onun hastalığını umursamıyor, unutuyor, hatır sorma zahmetine bile katlanmaktan kaçınıyordu.

Dün Odatv’de Makbule Cengiz’le yaptığı en son (yayınlanmamış) söyleşiyi okudum.

Sıkıntılarını dile getiriyordu...

“Bazen diyorum ki iyi ki hasta olmuşum. Bir şarkı var ya hani ‘Ben yoruldum hayat gelme üstüme, gözümden gönlümden düşen düşene...’ Ne kadar doğru bir lafmış dedim. Çevremden döküldü insanlar, bu gitti dediler.”

Bekir’in bu sözlerinin en yakın tanıklarından biriyim.

Hiç ummadığı insanlar bile hastalığı süresinde onu hiç aramadılar. Bazıları ise merak ediyor, neler olduğunu, nasıl olduğunu benden soruyordu!

★★★

Yayınlanmamış söyleşi şöyle akıp gidiyordu:

“Bir an baktım çevreme, şoklar geçirdim. En yakın bildiğim dostlar kayboldular. Ama gerçek dostlarımı o zaman anladım. Bunların başında Emin Çölaşan gelir. Soner Yalçın, Uğur Dündar, Rahmi Turan ve Sözcü gazetesi bana inanılmaz destek verdiler. Şimdi Emin’in değeri benim yanımda hastalık öncesinden kat kat fazla...”

★★★

Evet, Bekir’in hastalık sürecini adım adım izledim...

İstanbul’daki akciğer ameliyatına giren doktorlardan biri, bende kalması gereken bir sır olarak kulağıma fısıldamıştı:

“Bekir Bey’e ameliyatta sadece aç kapa yapılabildi. Durum iyi değil. Bu işin sonu iyi gelmez.”

İlk şoku o zaman yaşamıştım.

★★★

Ankara’ya dönmüştü, arada sırada gazeteye geliyordu. Artık bir sürü sağlık sorunları vardı.

Bir gün aracını bizim gazetenin yakınındaki otoparka bırakmış, yokuş çıkmış, yanıma geldi. Nefes nefese idi. O haliyle bana iki büyük şişe zeytinyağı getirmişti.

Doğrusu biraz kızdım...

Ayakta iken dengesini bir türlü kuramadığını söylüyordu ve gerçekten de yürürken sallanıyordu...Ve biz iki koca adam dengesini test etmek için (!) benim odada seksek oynadık!.. Dedim ya, ona hep moral vermeye çalışıyordum.

★★★

Bir süre sonra morali ve psikolojisi iyice bozulmaya başladı. Yakınmaları çeşitli zamanlarda art arda geliyordu:

Her gün hastaneler, yeni doktorlar, yeni ilaçlar ve yeni tedavi yöntemleri!..

- Dayanılmaz ağrılar çekiyorum, sabaha kadar uyutmuyor...

- Adım atacak halim yok, giderek güçsüzleşiyorum...

- Nefes alamıyorum. Bugün evde oksijen tüpüne bağladılar...

- Galiba mide kanaması geçiriyormuşum, birazdan yine hastaneye gidiyoruz. Bıktım artık bu hastanelerden...

- Felç oldum, ellerim ayaklarım tutmuyor.

Ölümünden birkaç gün önceki bu son konuşmamız sırasında yine tedavi için İstanbul’daki hastanede yatıyor ve artık düzgün konuşamıyordu.

Son bir tedavi yöntemi olarak omurilikten sıvı alınacakmış.



Kullandığı ilaçlar, bir sürü tedavi, altına girip çıktığı cihazlar ve yattığı hastaneler...

Gerek Bekir’in ve gerekse Andree’nin moralleri sıfırlanmıştı. İkisi de haklı olarak yakınıyordu:

-Yıkıldık.

Bekir bana içini döküyordu:

“Corc, işin sonuna geliyoruz galiba. Ben böyle olacak adam mıydım, bütün bu çileyi hak etmiş biri miydim?”

Hep moral vermeye çalışıyordum ama yutmuyordu.

-Sen bunu da atlatacaksın hiç merak etme. Sen ömrün boyunca ne vartalar atlattın, bu da gelip geçecek! Unutma haa, yine seksek oynayacağız!

Söylediklerime ben de inanmıyordum, o da inanmıyordu ama yapacak başka bir şey yoktu ki!..

★★★

Sigara onun ‘sevgilisi’ idi. Bütün doktorlar bırakması gerektiğini söylerken, eşinden çekinen Bekir onun da baskısıyla sigarayı kaçak (!) içmeye başlamıştı.

Gazeteye her geldiğinde benden sigara isterdi!

Versem bir türlü vermesem bir türlü!..

Verirdim... “Ama bak, başka yok haaa!”

O yine de birini söndürüp öbürünü yakardı.

En son zamanlarında durumu iyice kötüye gidince içemez olmuş ve bırakmak zorunda kalmıştı.

Son bir yıl içerisinde gazeteye hiç gelemedi.

★★★

Sevgili arkadaşımın, can dostumun hastalık yılları işte böyle idi. Çok zor günler yaşadı, çok sıkıntılar çekti.  

O artık yok.

Yanımdaki odası artık boş...

★★★

Dünkü cenaze namazında camideki onu sevenler kalabalığını görünce “Allah böylesini bize de nasip etsin” dedim.

Namazı kılınırken, büyük alkışlarla uğurlanırken herkes ağlıyordu.

Urfalı Bekir son uykusunu bugünden itibaren Urfa’da, baba memleketinde, ışıklar içinde uyuyacak.

Kaçınılmaz son günün birinde geldi, hepimizi bırakıp gitti.

Türkiye’nin başı sağ olsun.