Sevgili okurlarım, Bilim Kurulu’nu bilmeyen ve duymayan artık hiç kalmadı. Korona salgını ve teknik boyutları, can güvenliği, tedavi yöntemleri, alınması gereken bütün önlemler orada tıp uzmanları tarafından görüşülüyor, Sağlık Bakanlığı’na öneriliyor.

Yapılan önerileri es geçmek, dikkate almamak mümkün değil.

Kurul üyesi hocalarımızı artık tanıyoruz.

31 kişi...

Onları her gün ekranlarda ve gazete sayfalarında izliyoruz.

Bizler, onların yaptığı işleri değerlendirecek durumda elbette ki değiliz.

Her biri kendi alanında otorite olan tıp hocaları...

Bugüne kadar nice öğrenci yetiştiren, şimdi korona belasına karşı yapılması ve yapılmaması gerekenleri gündeme taşıyan hocalar.

★★★

Bilim Kurulu bu konuları tartışadursun, aralarında Türkiye’nin genelinde olduğu gibi belli konularda fikir ayrılıkları çıkması kaçınılmazdı.

Yapılan toplantılarda, gerçekleşen tartışmalarda çok önemli bir husus ortaya çıktı.

Kurulun da belli konularda (açığa vurulmasa bile) ikiye ayrıldığı hissediliyor.

Yandaşlar ve yandaş olmayanlar.

★★★

Her kesimde kaç kişi olduğunu bilmek, bilinse de açığa vurmak, isim vermek, yazmak ve söylemek doğal olarak mümkün değil.

Üstelik bu ayrım, alınan ve alınacak önlemleri etkilemiyor.

Ancak bazı hocalar bu önlemlerin doğruluğu, yanlışlığı, geciktirilmesi ya da en kısa zamanda uygulamaya sokulması konusunda fikir ayrılığına düşüyor.

Sokağa çıkma yasağı konusunda görüş ayrılıkları gibi, iktidarın attığı bazı yanlış adımlar gibi...

Bu fikir ayrılıkları daha sonra şu veya bu biçimde ortak noktada, ortak akılla gideriliyor.

Zaten karar verme yetkisi Kurul’da değil.

Onlar tartışıyor, öneriyor ve son karar ya Sağlık Bakanlığı, ya da Cumhurbaşkanı tarafından veriliyor.



Sevgili okurlarım, Recep Bey geçtiğimiz cuma gecesi yine ekranlara çıktı, yine bazı şeyler söyledi.

İktidar tarafından açılan biz bize yeteriz kampanyasını Milli Mücadele yıllarında Atatürk tarafından uygulamaya konulan Tekâlifi Milliye (milli vergi) kampanyasıyla kıyasladı.

Oysa uzaktan yakından ilgisi yoktur.

Patiska ver, bez ver, buğday ver, çarık ver, kağnı arabanı ver, çorap ver ki askerimizi giydirelim, karnını doyuralım, aç bırakmayalım...

1921 yılında yürürlüğe konulan Tekâlifi Milliye emirnamesinin özü budur.

Fakir fukara Anadolu insanından toplanmış, bedeli sonraki yıllarda teker teker vatandaşa ödenmiştir.

★★★

O savaş yıllarında Merkez Bankası, Türk Telekom, Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank, Demirören grubu gibi kurumlar yoktu ki onlardan yardım isteyesin, “Pamuk eller cebe, bastırın paraları” diyesin!

Devletten kıyak ihaleler alıp malı götüren yandaş müteahhitler yoktu ki para vermelerini emredesin!

Açılan bu kampanya milletin değil iktidarın kampanyasıdır.

Toplanan paraların ne olacağı şu anda bile belli değildir.

★★★

Aslında bu kampanyayı adam gibi başlatan, Ankara, İstanbul ve İzmir Büyükşehir Belediyeleri idi.

İktidar baktı ki CHP’li belediyeler bu işte ön alacak, hemen devreye girip kamu bankalarında toplanan bağışlara anında el koydu ve kararını verdi!

“Güç nasıl olsa bizde, kendi kampanyamızı kendimiz başlatıp para isteyelim. Sıkıysa vermesinler!..”

Toplanan paralardan sadece birkaç rakam vereyim:

Merkez Bankası 100 milyon, BİM 7 milyon, Cihan Kamer 13 milyon, Ziraat 64 milyon, Telekom 40 milyon, Kalyon İnşaat 6 milyon...

Özellikle yalaka magazinci kesim bağışlara destek yarışına girdi.

Say sayabildiğin kadar...

★★★

Merkez Bankasının ne işi var o kampanyada?

Ama bu iş bir telefon emrine bakıyordu:

“Size şu kadarlık bilet (!) kestik, parayı hemen havale edin.”

Kamu kurumları, yandaş müteahhitler, bankalar, devlet memurları, yargı mensupları, özel sektör çalışanları...

Kimi (ve çoğunluğu) korkudan, kimi içinden gelerek paraları yatırıyor.

Anadolu kırsalında görev yapmakta olan genç öğretmen de, daha niceleri gibi kampanyaya 30 lira yatırıyor zira cep telefonuna mesaj gelmiş durumda.

Siyasi baskıyla para toplama işinin Tekâlifi Milliye ile nasıl bir ilgisi olabilir!

★★★

Recep Bey cuma gecesi yaptığı konuşmada, ağzından mı kaçırdı bilmiyorum, Tekâlifi Milliye’den söz ederken “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” deyip hepimizi şaşırtıverdi!

“Atatürk” demeyi pek sevmez de...

O sözüyle Atatürk’e onur verdi!

Teşekkür borçluyuz!