Sevgili okurlarım, dünkü yazımı herhalde okumuşsunuzdur...

İsmini de verdiğim bir şahıs yolladığı e-posta mesajında Atatürk’le birlikte Cumhuriyet rejimine de hiç utanıp sıkılmadan dümdüz gidiyor, ağır hakaretler ediyordu.

İnanılmaz bir olaydı.

Dün sizlerden çok sayıda mesaj geldi.

Bazıları, şahsın bu ağır hakaretlerine ve yalanlarına yer verdiğim için beni kınıyordu.

★★★

Şimdi o mesajlardan sadece birkaç eleştiri örneğini sizlere aynen sunuyorum:

“Uzun yıllardır yazılarınız ve kitaplarınızın okuruyum. Okur mektubunu yazmışsınız ama bu iğrenç fikirlerin de tüm ülkede okunmasıyla birlikte ilgili kişinin koltuklarını kabartmış olmuyor musunuz?”

★★★

“Bu aşağılık düşünceleri taşıyan bir kişinin mektubunu tarafsızlık olsun diye köşenizde yayınlamanıza üzüldüm. Onlar bizim hangi eleştirimizi yayınlıyorlar? O zihniyetin mektubunu yayınlayıp onlara oh ne güzel oldu dedirtirken bizim sinir sistemimizi dağıttınız. Öyle düşündüklerini elbette biliyor ve onlarla mücadelemizi veriyoruz. Ama lütfen işi köşenize taşımayın. Ya da biz ayrılalım buradan. Saygılarımla...”

★★★

“Sayın Çölaşan yazınızda adı geçen şahıs galiba 21. yüzyılda yaşadığımızın farkında değil. Asıl sorumlu onlar gibileri bu hale getirenlerdir diye düşünüyorum.”

★★★

“Burada size pek çok övgü ve takdirlerimi yazabilirim. Ama bugün bence bir yanlış yapıp o şahıstan gelen necaseti (pisliği, murdarlığı) paylaşmışsınız. Paylaştığınız için sizi kınıyorum. Her gelen necaseti paylaşmak zorunda değilsiniz. Sonra yol olur. Dikkat edin lütfen.”

★★★

“Bugünkü yazınızda yer alan bir kendini bilmezin mektubu insanı düşündürüyor. Atatürk’e karşı bunların nefreti acaba nereden geliyor? O hayasız ve nankörler size bunları yazabiliyorsa, bunu bile o yüce insana borçlu olduğunu bilemiyor mu? Bu tip insanlar yüzünden insanlarımızın dinimize karşı nefret hissetmelerini acaba anlamıyor mu?”

★★★

“Yazınızda yer verdiğiniz mektubu ağlayarak okudum. Çağdaş bir Türk kadını olarak çok üzüldüm. Behey cahil, sen bugün bu topraklarda hür yaşıyorsan Atatürk sayesindedir. Gazetecileri, Kaftancıoğlu’nu içeri tıkarlar ama bunlar elini kolunu sallayarak gezerler. Delirmiş vaziyetteyim, duygularımı sizinle paylaşmak istedim.”

★★★

“Emin Bey, mektubu yazan bu arkadaşların okuma yazması olmadığından, kulaktan dolma bilgilerle ahkâm keserler, Cumhuriyet’e ve kurucusuna küfrederler.

Lütfen mektubun sahibi olan o arkadaşa Soner Yalçın’ın 1 Mart 2018 tarihli ‘Fuhuş Mirası’ başlıklı yazısını okumasını tavsiye eder misiniz. Yazıdan alınmış kısa bir bölüm aşağıdadır:

‘İlk yerleşik genelevler Osmanlı’da 1812 yılında 2. Mahmut döneminde açıldı. Resmi ilk umumhaneler ise 1884 yılında Sultan Abdülhamit’in izniyle (Kârhane yönetmeliği ile) Galata ve Pera’da (bugünkü Beyoğlu semtinde) açıldı. Sonra arkası geldi, ardı ardına genelevler faaliyete başladı, Anadolu’ya yayıldı...”

★★★

“Abi lütfen bu yazımı adımı da vererek kullanın. (Menderes Mutlu.) Bugünkü okur mektubu çok zoruma gitti. Bu tarih ve bilgi yoksunu cahiller Cumhuriyet’i genelev açan rejim olarak göstermek ister. Oysa fuhuş ve zührevi hastalıklar Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kaldı... Genelev sayısı Osmanlı’da 1915 yılında 359’a yükseldi, zührevi hastalıklar çok arttı ve kadınlara çalışma vesikaları verildi. Kurtuluş sonrasında Ankara hükümeti fuhuş ve cinsel hastalıklara karşı büyük bir savaş başlattı... Bunlar bilindiği halde bugün hâlâ ve utanmadan Cumhuriyet’i ve laikliği fuhuşla, genelevlerle bağdaştırmak akıl işi değildir. Tarihi çarpıtıyorlar, bari utanmayı biraz olsun bilse bu cahiller.”

★★★

Sevgili okurlarım, günde ortalama bir milyon kişi tarafından okunan Sözcü‘nün bir yazarıyım.

Dolayısıyla her yazıma çok sayıda övgüyle birlikte eleştiriler de gelir. Çok doğaldır. Herkes övgü düzmek zorunda değildir...

Bazılarını yukarıda size ilettim.

Eleştiren okurlarla tartışmaya, laf düellosuna falan girmem, onları küçümsemem.

Dünkü yazımda o malûm şahıs tarafından gönderilen mektubu özellikle yayınladım.

İstedim ki, Türkiye’de halen nasıl hastalıklı ve zavallı kafaların var olduğunu herkes bir kez daha bilsin ve görsün.

★★★

Onlar istedikleri kadar var olsun, yalan söylesin, çatlak sesler çıkarsın...

Ama bizler de buradayız.

Mustafa Kemal Atatürk’ün aydın izinden yürüyen milyonlarca insanımızla birlikte.