Sevgili okurlarım, KKTC’de serbest avukatlık yapan eski bakan ve milletvekili Fuat Veziroğlu’nun, yine KKTC’de yayınlanan Nacak gazetesinde dün ilginç bir yazısı çıktı. Başlığı şöyle:

“Emin Çölaşan ve Necati Doğru KKTC’de yargılansaydı!”

Bizim dava gerçekten de hukuka hiç uymadı ve iktidar dahil her kesimden yoğun eleştiriler geldi.

Hukuk çiğnendi, adalet yara aldı...

Ve böylesine tanıksız, belgesiz ve içi boş bir davadan net üç yıl altı ay hapis cezası almış olduk.

Bu karar sadece FETÖ’ye yaradı.

İşte Veziroğlu’nun kaleminden o yazı:

★★★

“Bütün yazarlık hayatı Atatürk düşmanı Fetullah Gülen’le mücadele ile geçen Atatürkçü köşe yazarı Emin Çölaşan FETÖ’ye yardım suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı. Adı gibi doğru Necati Doğru ile SÖZCÜ gazetesinin bazı yönetici ve yazarları da aynı akıbete uğradılar. Bu gelişme üzerine Türkiye’de ender görülen bir tür birliktelik meydana geldi. Yalnız muhalif yazarlar değil, iktidar yandaşı gazeteciler bile bu mahkeme kararına tepki gösterdiler. Örneğin AK Parti iktidarının âdeta “Başyazarı” sayılan Abdülkadir Selvi Hürriyet’teki köşesinde şunu vurguladı:

- ‘SÖZCÜ’nün varlık nedeni FETÖ ile mücadele etmektir. Yıllarını FETÖ ile mücadeleye adayanların FETÖ’den hapis aldığı, FETÖ’ye hizmet edenlerin ise tanık olduğu bir davadır bu.’

Bu mahkeme kararı öylesine hukuk dışı ki, iktidarın Adalet Bakanı Abdulhamit Gül bile sessiz kalamayarak örgütle mücadele edenlerin FETÖ’den mahkûm edilmesinin FETÖ’ye hizmet teşkil ettiğini vurgulamak zorunda kaldı.

★★★

Bendeniz Ankara Hukuk Fakültesi mezunuyum. Türkiye üniversitelerinde Kara Avrupası hukuk sistemi (Continental system) okutulmakta, mahkemelerde de bu sistem uygulanmaktadır. Çünkü Türkiye’deki temel yasaların kaynağı Kara Avrupasından (Fransa, Almanya, İsviçre gibi ülkelerden) adaptasyondur.

Kuzey Kıbrıs’ta ise Anglo-Sakson sistemi uygulanmaktadır. Üniversitede Kara Avrupası hukuk sistemini okudum, ancak 50 küsur yıldan beri de avukat olarak Anglo-Sakson hukuk sisteminin pratiğini yapmaktayım. Dolayısıyla her iki sisteme de aşinayım.

★★★

Hangi hukuk sistemi açısından bakarsanız bakınız Emin Çölaşan, Necati Doğru ve SÖZCÜ’nün diğer mensupları hakkında verilen mahkûmiyet kararları hukukun bir gereği değil, hukuk diye diye hukukun tepelenmesidir.

Bir hukukçu olarak anavatanım Türkiye’de böyle davalar açan savcıların, böyle kararlar üreten yargıçların bulunmasından utanç duymakta ve kahrolmaktayım.

★★★

Yazımın başlığına gelince... Emin Çölaşan, Necati Doğru ve arkadaşları KKTC’de yargılanmış olsalardı netice ne olurdu?

Öncelikle belirtmeliyim ki KKTC’de böyle bir dava olmazdı çünkü KKTC savcıları böyle “hükm-i karakuşi” (hukuktan ve ciddiyetten yoksun) davalar açamazlar.

Açılsaydı bile, sanık konumunda olanların kendilerini savunma ihtiyacı bile doğmadan yargıç böyle bir davayı iptal ederdi, çünkü...

Anglo-Sakson sisteminde bir ceza davasında duruşma başladığı zaman iddia makamı tanık dinletir, varsa delil sunar.

Sanık avukatı iddia makamının tanıklarını herhangi bir süreye bağlı olmaksızın saatlerce, günlerce sorgulayabilir.

Bu işlem tamamlandıktan sonra mahkeme sanıkların savunma yapmalarına gerek olup olmadığına karar verir. Bunu yaparken huzurundaki şahadeti (evidence) dikkate alır. Şahadet, delil ve tanık ifadeleri demektir.

Bu delil ve ifadeler ışığında mahkeme huzurunda sanıkların ilk nazarda suçlu olabilecekleri yolunda bir karine (somut belirti) meydana gelmediği takdirde yargıç davayı iptal eder. Yani sanıkların kendilerini savunmasına bile gerek kalmaz. Bu da demektir ki, mahkûm olmak bir yana, sanığın kendini savunmak zorunda kalabilmesi için bile ortada ciddi deliller ve ciddi tanık ifadeleri olması gerekir.

Demek istediğim o ki Emin Çölaşan, Necati Doğru ve arkadaşları KKTC’de yaşıyor olsalardı zaten böyle bir dava olmazdı. Olsa da en geç üç ay içerisinde davanın iptali ve beraatle sonuçlanırdı.

★★★

Ortada hiçbir şahadet olmaksızın Emin Çölaşan, Necati Doğru ve arkadaşlarının FETÖ’cü olduğunu öne sürebilmek için ister tanık, ister savcı, ister yargıç olsun, o insanın ya hukuktan anlamayan, ya da siyasi nedenlerle hareket eden kötü niyetli bir kimse olması gerekir.

Eğer Emin Çölaşan, Necati Doğru ve arkadaşları FETÖ’cü iseler, demek ki İstiklâl Savaşı sırasında İsmet Paşa bir Yunan casusu, Kâzım Karabekir Paşa da bir Ermeni ajanı idi!

Ben de zaten Türk değil, bir Eskimo’yum!”