Sevgili okurlarım bütün dünya, adına korona denilen ve çaresi bir türlü bulunamayan bir salgının altında eziliyor...

Yani bütün dünya!..

Bilim, gözle görülmez elle tutulmaz öldürücü bir virüs karşısında ne yazık ki çaresiz kaldı.

Şimdi ABD, Rusya, Çin gibi pek çok ülke “Aşıyı biz bulduk, bulmak üzereyiz” palavrasıyla gündeme geliyor.

★★★

Dünyanın bütün coğrafyasını, bütün haritalarını gözden geçirin.

Bu korona salgınından nasibini almayan bir tek ülke bile bulamayacaksınız.

Çin’den Brezilya’ya, İngiltere’den Nijerya’ya, ABD’den Rusya’ya kadar her ülke bu bela ile boğuşup duruyor ama sonuç almak mümkün olmuyor.

★★★

Milyonlarca insan can verdi.

Dolup taşan hastaneler yetersiz kaldı.

Yine milyonlarca insan bu konuyu ciddiye almadı.

Şimdi korona konusunda bütün dünyada hep aynı çağrılar yapılıyor:

Maske takın, el temizliğine dikkat edin, başkalarıyla güvenli mesafeyi koruyun.

★★★

Peki biz Türkiye’deki salgın konusunda ne yapıyoruz?

-Çoğumuz, özelikle kırsal kesimlerde ve varoşlarda maske takmıyoruz. Taktığımız maskeleri haftalarca kullanıyoruz. ‘Bana bir şey olmaz, Allah’a emanetim’ diyenlerimiz çoğunlukta. Pek çok Avrupa ülkesinde de aynı durum geçerli. İnsanlar maske takma konusunda tepki gösteriyor, hatta zorunlu olmasın diye gösteri yürüyüşleri düzenleniyor.

-Türkiye’de maske olayı tam bir kargaşa. Hiçbir işe yaramayan ve pek çoğu merdiven altı atölyelerde üretilip piyasaya verilen maskeler dandik!.. Bunları denetleyen hiçbir makam ve kuruluş yok.

-Bütün kısıtlamaları kaldırdık. Barlar, diskolar, gece kulüpleri dışında hemen her yer açık.

-Ülkemizi özellikle Rusya ve Ukrayna gibi salgının en yoğun olduğu ülkelerden gelen turistlere açtık. Şu anda bu iki ülkeden gelip Türkiye’de deniz ve güneş keyfi yapan turist sayısı bir milyonu aşmış durumda. Bu bir milyon kişi virüsü kendi ülkelerinden getirdi, şimdi Türkiye’de bulaştırma süreci başladı. Kesin sonucu birkaç haftaya kadar alacağız inşallah!..

Ve o zaman dövüneceğiz ama iş işten geçmiş olacak.

★★★

Bazı kafelere, restoranlara ve kamuya açık alanlara girdiğimizde karşımıza el dezenfektanları çıkıyor.

Elinize sürüp virüsü yok edeceksiniz!

Oysa o sıvıların da çoğu sahte.

İçlerinde gerçek anlamda etkili alkol ve öteki kimyasallar ne yazık ki yok!

Suyla karışık ne idüğü belirsiz sıvılar...

İşe yaramaları mümkün değil.

★★★

Korona ile baş etmesi gereken hastanelerimize gelince...

Onların durumunu, sağlık kuruluşlarımızın ne hallere düşürüldüğünü medyada her gün okuyoruz.

O kadar ki, Ankara’nın Numune, Yüksek İhtisas, Zekai Tahir Budak gibi seçkin hastanelerini bile durup dururken kapatıverdiler!

Doktorlar ve diğer sağlık personeli, omuzlarına bindirilen aşırı güç nedeniyle yorgun, bitkin ve çaresiz durumda.

Her fırsatta hakarete uğruyorlar, bazen dayak yiyorlar.

Malzemeleri çoğu zaman eksik!..

Vaka sayıları ve şu anda yedi bini geçmiş olan ölüm rakamları Sağlık Bakanlığı tarafından gizleniyor.

★★★

Adına Bilim Kurulu denilen ve Kurul’un ses versinler, yapılacak olanlara yön versinler diye oluşturulan uzman hocalar topluluğu sessiz!

Herhangi bir toplu tepki veremiyorlar.

Belki veriyor olsalar bile sesleri bize ulaşmıyor, arada kaynayıp gidiyor.

Kurul üyesi olan değerli hocalarımız her gün ekranlara çıkmak, gazete sayfalarında yer bulup kişisel görüşlerini anlatmakla meşgul!

★★★

Şimdi bütün dünya önümüzdeki haftalarda ve aylarda çıkması korku ve endişeyle beklenen ikinci büyük salgın dalgasını tartışıyor.

Bu ikinci salgının eli kulağında...

Geldi gelecek, vurdu vuracak!

Türkiye’de de aynı durum geçerli.

Vaka sayıları ve ölümler giderek artıyor.

“Para gelsin” diye ülkemizin sınırlarını bir milyon Rus ve Ukraynalı turiste açıp virüse gel gel yapanların, merdiven altı maske üretimlerine ve sahte dezenfektanlara ses çıkarmayanların, bütün kısıtlamaları ortadan kaldıranların o zaman ne yapacağını, ne diyeceğini doğrusu çok merak ediyorum!

Bu gidişle bu salgın bitmez.

Yanılmayı dilerim.