Sevgili okurlarım, Türkiye’de çoğumuzun farkında olmadığı bazı çok önemli gerçekler var.

Onlardan biri de cezaevleri sorunu.

Bu sorunu yaşayanlar, yani içeride yatmakta olanlar, aileleri ve yakınlarıyla birlikte en az bir milyon kişilik büyük bir kitle.

Tutuklu ve hükümlülerden hemen her gün mektuplar alıyorum. Çok ilginçtir, beni adeta kendileri için ‘kurtarıcı’, ya da içlerini döktükleri güvenilir bir ‘abi’ olarak görüyorlar...

Ve onların yazdıklarından çok memnunum zira hiç bilmediğimiz bir dünyanın sorunları, sıkıntıları, perde arkası ve dertleri önümde açılıyor, bana da öğrenme fırsatı veriyor.

İşte size birkaç örnek:

★★★

Çankırı Cezaevi’nden Bayram Ayaz yazıyor:

“...Devletin tüm kurumlarına derdimi yazdım ama kimse ilgilenmedi. CİMER dahil cevap alamadım. Bu sadece benim değil, cezaevindeki binlerce kişinin yaşadığı bir problem. Terör örgütü üyeliğinden 6 yıl 3 ay ceza aldım. Kanuna göre bu cezanın dörtte üçü infaz edilir, gerisi denetimli serbestlikle dışarıda geçirilir. Yani benim kapalı cezaevinde 44 ay kalmam gerekir.

Cezaevinde kalmam gereken süre 14 Eylül’de doldu fakat ben hâlâ cezaevindeyim. Çünkü dosyam 20 aydır Yargıtay’da bekliyor ama bir karar verilmiyor. Bu nedenle denetimli serbestlikten yararlanamıyor ve tahliye edilemiyorum. Yani Yargıtay benim cezamı onamış ya da bozmuş olsaydı, şu anda dışarıda ailemin yanında olacaktım.

Bu durumu yaşayan bazı arkadaşlar temyiz haklarından vazgeçip tahliye oldular. Yargıtay’ın ne ölçüde yoğun olduğunu elbette biliyoruz. Fakat bu yoğunluğun bedelini neden biz ödüyoruz? Cezaevinden çıkabilmem için benim de temyiz hakkından vazgeçmem gerekiyor. Bu durumda ise AYM ve AİHM’de hak arama olanağım ortadan kalkıyor. Suçlu olsam temyiz hakkımdan vazgeçerdim...”

★★★

Balıkesir Cezaevi’nden İsmail Keskin yazıyor:

“Ben ve eşim 28 aydır Balıkesir Cezaevi’nde tutukluyuz. Eşimle aynı cezaevinde kalıyoruz. Yedi aydan bu yana bana eşimle hiçbir görüş yaptırılmıyor. Sadece bize değil, hiç kimseye iç görüş yok. Ayrıca eşimle telefon görüşmesi bile yaptırılmıyor.

Biz bir aileyiz. Hapiste olabiliriz ama biz de insanız. Kader kurbanıyız. 28 aydan beri iki yavrusundan ayrı bırakılan eşimin, benim manevi ve psikolojik desteğime, benim de onun desteğine ihtiyacımız var. Sadece benim koğuşumda eşleri de tutuklu olan beş arkadaşım var.

Sizden ricam, bu mektubu lütfen yayınlayın. Yetkililerden ricam, canım eşimle bizi lütfen telefonla bile olsa görüştürün.”

★★★

Silivri Cezaevi’nden Feyzullah Canlı yazıyor:

“...15 Temmuz darbe girişiminde ER olarak askerdim. Tatbikat yalanıyla kışladan çıkarılıp Boğaz köprüsüne götürüldük. Hiçbir fikir ve eylem birliğim olmayan şahıslarla birlikte yargılandık ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldım. Darbe girişimine bilerek, isteyerek katılmadım, darbecilere hiçbir yardımda bulunmadım, kimseye zarar vermedim...

Duruşmalarda karşımızda öfkeli bir kalabalık vardı. Günlük yevmiye ve kumanya karşılığında mahkemeye getirilen kışkırtıcılardan yemediğimiz küfür ve hakaret kalmadı. Mahkeme heyeti bütün bunlara göz yumdu.

Biz ERLER 50 aydır suçsuz yere cezaevindeyiz. Askere geldik ama başımıza gelmeyen kalmadı. Halâ adalet bekliyoruz. Şimdi Yargıtay erler suçsuz deyip bizi salsa her şey geçecek mi? Geç gelen adalet, adalet mi?

Evden çıktığımda yaşım 22 idi, şimdi 27 oldu. Gençliğimiz gitti hayatımız karardı. Sadece benimle aynı koğuşta 20 tane er var. Yani Mehmetçik. Vatan sağ olsun ama biz HAİN değiliz, ER’iz...”

★★★

Alaşehir-Manisa Cezaevi’nden Sedat Karaman yazıyor:

“24 yaşında üniversite öğrencisi, altı yıldan beri cezaevinde yatmakta olan bir bireyim. 18 yaşımda iki arkadaşımın arasındaki husumet istenmeyen şekilde bitti. Ben de o olaydan yedinci yılıma giriyorum... Alman ceza sisteminde 21 yaş altı suç işleyenler en fazla 10 yıl yatırılıyor, ıslah edilip tahliye ediliyor. Fakat ülkemizin ceza algısında ıslah yok, ÇÜRÜTME var.

Ben bu cezayı yatsam, 18 yaşımda girdim, 45 yaşımda çıkıyorum. Gençliğim ve hayatım bitecek. O yaştan sonra topluma nasıl ayak uydurayım? Ailemi yerinde bulacak mıyım? O yaştan sonra nasıl iş kurayım? Evlensem nasıl evleneyim? Kısacası yaşını aldıktan sonra insan nasıl ıslah olur! Suç oranları da bundan dolayı artıyor.

Gasp, hırsızlık, dolandırıcılık suçluları fazla ceza yatmadıkları için tekrar suç işliyor. Bizim gibi kader mahkumları ise çürütüldükleri için topluma ayak uyduramıyor, borçlandırılıyor, çaresizlikten illegal yollara sapıyor. Benim gözlemim bu.

Bir de bu kadın cinayetlerini işleyen insanlar yüzünden bütün kader mahkûmları aynı kefeye konuyor. Kısacası kurunun yanında yaş da yanıyor...”

★★★

Akhisar Cezaevi’nden Mehmet Sait Mete yazıyor:

“Bu mektubumu lütfen yayınlamanızı kendim için değil ama kardeşim adına sizden istirham ediyorum. Biz iki kardeş dört yıla yakın bir süredir cezaevindeyiz. Suçlama FETÖ. Üç kızım ve eşim dışarıda benim çıkmamı dört gözle beklerken ben Mardin-Midyat Cezaevi’nde yatmakta olan, altı yıl üç aylık cezasını tamamlayan kardeşim Süleyman Mete’nin ıstırabıyla yazıyorum bu mektubu.

Yatması gereken süre üç ay geçmiş olmasına rağmen, Yargıtay bu dosyaya onama veya bozma kararı vermediği için, kardeşim denetimli serbestlikten yararlanamıyor. Cezaevinde fazladan yatıyor.

Her ilgili makama dilekçeler verdik ama bir sonuç alamadık. Ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız. Sizin aracılığınızla yetkililere sesleniyorum. Geciken adalet adalet değildir. Kardeşimin dosyasını lütfen bir an önce ele alıp incelesinler, gerekli kararı versinler.”    

★★★

Silivri Cezaevi’nden Mehmet Ata Üzüm yazıyor:

“Merhaba Emin abi, gazetenizi günlük takip ediyorum ama ne yalan söyleyeyim köşenizi bir defa bile okumuşluğum olmamıştır. Yani kısacası köşenizi beğenmediğim söylenebilir...

Diğer bir konu da (halen cezaevinde tutuklu olan) Osman Kavala’ya buradan yazıyorum ama yazdıklarım sürekli olarak geri dönüyor. Yazdıklarım acaba bu kurumun (Silivri Cezaevi’nin) dışına çıkmıyor mu? Bunu bana söylerseniz büyük iyilik yapmış olursunuz.

Osman Kavala’nın aynı safta olduğumuzu bilmesi beni mutlu edecektir.

Ama ne olur, aynı safta olan bu kardeşinin zayıf ve çelimsiz biri olduğunu bilmesin. Beni güçlü kuvvetli ve heybetli bilsin. Bu da onu mutlu edecektir.”