Sevgili okurlarım, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar 33 şehit olayı nedeniyle hemen açıklama yaptı:

“Olay sonrasında ‘Rejim’e ait 5 helikopter, 23 tank, 10 zırhlı araç, 23 top ve obüs, 2 hava savunma sistemi, üç mühimmat deposu, iki malzeme deposu ve bir karargâh (tarafımızdan) imha edilmiştir. 309 ‘Rejim’ askeri etkisiz duruma getirilmiştir.”

Geçiniz bu masalları artık beyefendi, geçiniz...

Bu masalları sürekli okuyorsunuz ama karnımız tok.

İnanan oluyor mu, bilmiyorum!  

Hepinizi gerçekçi ve biraz daha ciddi olmaya davet ediyorum.

Unutmayın, bu söylediklerim benim kişisel görüşüm değil, Türk Milleti’nin sesidir.

★★★

Gece saatlerinde böyle acı bir olay yaşadık.

Kamuoyuna ilk bilgi veren kişi Hatay Valisi.

Her gün ve her fırsatta konuşan, her fırsatta nutuk atan cumhurbaşkanı, bu yazıyı yazdığım dün öğlen saatlerine kadar sessizdi.

Partisinin sözcüsü konuşuyordu, Saray görevlileri konuşuyordu ama ondan ses yoktu

(Bu saatten sonra konuşursa, kimse kusura bakmasın ama yazıyı değiştirmeyeceğim, ekleme çıkarma yapmayacağım.)

★★★

Bir gecede 33 şehit...

Yüzlerce aile daha şimdi bu acının ateşiyle yanıyor.

Onları kim, nerede, hangi koşullarda şehit etti?

Rusya mı, Esad güçleri mi?

Karargâhlarda mı, açık arazide mi?

Bence Rusya ama bu sorular ve bilmediğimiz yanıtları da Türk Milleti’ni hiç mi hiç ırgalamıyor.

★★★

Bizi yönetenlerin artık şunu anlaması ve ders alması gerek...

Demek ki bu iş öyle her gün önüne gelene sert çıkmakla, posta koymakla olmuyormuş...

Ve asarız, keseriz, gireriz, yıkarız, Esad’ı mahvederiz ifadeleri hiçbir değer taşımıyormuş.

Buna bir de “Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak” demelerini eklemek gerek.

Nitekim dünkü bazı yandaş gazeteler hemen manşet atmıştı:

“Kanları yerde kalmadı!”

İnsaf yani, insaf.

★★★

Şunu da artık iyi bilsinler...

Onlar Libya’daki “Birkaç tane şehit” değil.

Sayı çok arttı...

Ama İdlib olayının içyüzünü henüz bilmiyoruz. Tıpkı birkaç tane şehit olayında olduğu gibi bu olayın ayrıntıları da Türk Milleti’nden gizleniyor.

Her zaman ağızlarında aynı lâflar...

Başkalarını suçlamak, gözdağı vermek!

★★★

Sevgili okurlarım, burada çeşitli zamanlarda, Suriye ile ilgili onlarca, belki 100’den fazla yazım çıktı.

Hemen hepsinde sordum:

-Ne işimiz var bizim Suriye’de?

Sonra kendi yorumlarımı getirdim ki, sonuna kadar doğru idi:

Ortadoğu bir bataklıktır.

Tarih boyunca oraya giren hiçbir ülke sağ salim, yara bere almadan çıkmamıştır. Bizim başımıza da aynı şey gelecektir.

Keşke yanılsaydım da, bir zamanlar iddia ettikleri gibi en kısa zamanda Şam’ı işgal edip cuma namazını orada kılmaları mümkün olsaydı!  

★★★

Yine burada çeşitli zamanlarda hep sordum:

“Arkadaş, bu Suriye’ye balıklama daldığımız günlerden bu yana bizim bu işten kazancımız mı oldu, yoksa kayıplarımızı defterin zarar sayfalarına mı yazmak zorunda kaldık! Şu bilançoyu açıklayın da görelim...”

Siyasi açıdan hangi görüşte olursa olsun, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bunları Saray ve iktidara sormakla yükümlüdür.

Dikkat ediniz, bu sorulara bir gün olsun bir yanıt vermeleri mümkün olmadı.

Biri ortaya çıkıp “Biz ülke olarak şunları şunları kazandık” diyemedi.

Diyemezdi zira ortada maddi veya manevi herhangi bir kazanç yoktu.

Gelecek için bir beklenti de yoktu.

Ama uğradığımız maddi ve manevi kayıpların, zararların miktarı sonsuzdu. Altından kalkılacak gibi değildi.

Nitekim kalkamıyoruz, altında ezilip kalıyoruz.

★★★

Önceki gece 33, önceki Suriye operasyonlarında 50’den fazla şehit.

Uğradığımız maddi ve manevi kayıpların haddi hesabı yok.

Bir başka ülke olsa, buna neden olanlar her kim ise onlardan hesap sorulur...

Ya da onlar çıkar ortaya, yaptıklarının hesabını kendiliklerinden vermek zorunda kalırlar.

Bizde ise böyle bir uygulama asla yok.

Bizi yönetenlerin kafasından geçen ve aralarında konuştukları her zaman aynı:

“Boş verin!.. Bunlar söyler, konuşur, yazar ama bir süre sonra her şey unutulur. Tam tersine, bizim işimiz her olayda zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkmayı bilmektir. Biz suçlanan değil, her zaman suçlayan taraf olmak zorundayız.”

Haklılar valla!