Sevgili okurlarım, bundan 15-20 yıl kadar öncesinde şimdi bir bölümü depremde yıkılan Bayraklı semtinden bazen geçerdim.

İzmir Körfezi’nin en dip noktası...

İnsanın burnuna hemen bir takım rezil kokular gelirdi.

Pis kokular...

Üstelik anımsadığım kadarıyla körfezin o en dip noktasına bir veya iki dere akardı.

Kapkara renkli, kokulu dereler...

Ve körfezin o bölümü pis kokulu bir bataklık idi!

★★★

Geçen yıl aynı yoldan geçtiğimizde çok olumlu bir görüntü dikkatimi çekti.

Ortalık artık kokmuyordu.

Dereler kurutulmuştu. Kanalizasyon pisliği körfeze akmıyordu.

Kentin o bölümü yemyeşil park olmuştu.  

Ancak İzmir’de yaşamayan biri olarak bir şey dikkatimi çekmişti...

Oralara kocaman binalar, lüks gökdelenler yapılmıştı.

Adına Bayraklı denilen mütevazı semt şimdi değer kazanmış, İzmir’in en gözde yerlerinden biri olmuştu.

★★★

Son depremde gökdelenlerin hiçbiri çökmedi ama eski apartmanların bir bölümü ne yazık ki insanlarımıza mezar oldu.

Kimler neden oldu o binaların yıkılmasına?

Hiç kuşkunuz olmasın, karşımıza yine aynı tipler çıkacak.

-Malzemeden çalan hırsız müteahhitler.

-Ve o çürük binaları imar affına sokup ruhsat veren devlet görevlileri.

Adına imar affı denilen nesne Türkiye’de çok can kayıplarına neden oldu.

Parayı bastıran, çürük çarık demeden bu aftan göz göre göre yararlandı.

Sonuçta, sadece şu son olayda 100’e yakın insanımız enkazların altında can verdi.  

★★★

Şimdi insanlık dışı bir konuya kısaca değinmek istiyorum...

Yıkıntı yerlerine koşan bazı siyasetçiler o göçüklerin yanı başında yine siyasi şov yapmaktan utanmadılar, sıkılmadılar.

Bu şovların bundan sonraki depremlerde de aynen sürüp gideceğine adım gibi eminim.

Hizmet götürsünler eyvallah...

Gereken her şeyi yapsınlar yine eyvallah...

Ama lütfen atraksiyon yapmasınlar.

Hele siyasi atraksiyonlara hiç girişmesinler.

★★★

Her doğal afet toplumun acısıdır...

O enkaz altında kaldığınızı düşünün. Yıllardır oturduğunuz konutunuz başınıza çökmüş.

Ya enkaz altında canlı kalmış ve kıvranıyorsunuz, ya da kurtulmuşsunuz.

Ama her şeyinizi yitirmişsiniz.

Geçen gün ekranda gördüm, enkaz altından bir çanta içerisinde bin euro çıkmış. O yıkılan binalarda orta direk otururdu. Bin euro o aile için herhalde çok önemli bir para idi.

Sadece ev eşyaları değil pek çoğunun altınları, ziynet eşyaları da göçük altında kaldı.   

Onlarla birlikte maddi ve manevi anılar da yok olup gitti.

Sevdiklerinin fotoğrafları, albümler, kitaplar, oyuncaklar, her şey...

Şimdi onlar için tek teselli canlarını kurtarabilmiş olmak.

★★★

Sevgili okurlarım, bu faciadan yararlanıp siyasi şov, propaganda falan yapmaya kalkışan özellikle siyasetçileri hiç dikkate almayınız.

Her depremin gerçek kahramanları vardır.

Kurtarma ekipleri görevlileri...

Onları ne ismen tanırız, ne de yüzlerini görsek biliriz...

Onlar isimsiz kahramanlardır.

Yıkık beton kitlelerinin altına sürünerek girer, canlı varsa kurtarır, sonra da görevleri bitince ana merkezlerine sessiz sedasız dönerler.

Onların işi kameraların karşısına geçip şov yapmak, gerekirse ölülerin veya kurtulanların sırtından nutuk atmak değildir.

★★★

Şu deprem faciası sadece İzmir’in belli bölgelerini vurdu.

Şimdi hepimiz düşünüyoruz...

Ya benzer bir deprem İstanbul’u vursaydı neler olurdu!

Yıkılan binlerce bina, can veren belki on binlerce insanımız olurdu...

Türkiye olarak deprem kuşağında yaşıyoruz.

Para karşılığında imar affına sokulan nice çürük yapılar var...

★★★

Bastır parayı, al imar affını!

Bu yıkımların gerçek sorumluları işte onlardır, ülkemize bu rezaleti yaşatanlardır.

Peki onlardan hesap sorulacak mı?

Hayır, asla sorulmayacak.

1999 Marmara Depremi’nde binlerce yapı çöktü, günah keçisi ilan edilen birkaç müteahhit dışında kimden, kimlerden hesap soruldu?      

★★★

Depremleri kırılan fay hatları tetikliyor...

Ve her deprem, Türkiye’de yaşanan deprem sorumsuzluğunu tetikliyor.

Bu seferki inşallah son olsun.

İzmir’de enkazların altında ezilerek can veren insanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.