Sevgili okurlarım, bütün insanlık aleminin başına bela olan ve bugüne kadar dünyanın dört bir yanında yaklaşık 800 bin insanın canını alan küçücük bir virüsle baş etmek mümkün olmuyor.

Türkiye olarak biz de aynı durumdayız.

Korkunç bir rehavete kapıldık...

İnsanlarımızın bir bölümü maske takıyor ama hepsi o kadar.

Tül gibi ince göstermelik maskeler...

-Düğünler, taziye ziyaretleri sürüp gidiyor...

-Askere uğurlama gösterileri aynı hızla devam ediyor.

-Okullar 21 Eylül günü açılacak, sonrasında neler olacağını, salgının nasıl patlayacağını bizi yönetenler değil söylemek, düşünmek bile istemiyor.

-Kafeler ve restoranlar zaten açık. İnsanlar burun buruna oturup muhabbet ediyor.

-İktidarın gücü sadece 65 yaş üzeri yaşlılara yetiyor, bütün kısıtlama ve yasaklar onlara geliyor.

-Sağlık çalışanları, özellikle koronayı tedavi edenler yorgun, bitkin ve hevesini yitirmiş durumda.

★★★

Dahası var!..

Turizm mevsimi başladı...

Özellikle Rusya ve Ukrayna’da sıcak, güneş ve deniz özlemiyle yananlar her gün topluca Türkiye’ye geliyor.

Her gün binlerce kişi... Rakam şu anda 250 bini geçmiş durumda.

Ben onları Türkiye’yi istila eden Rusya ve Ukrayna silahsız kuvvetleri diye tanımlıyorum.

Bunların paralıları Antalya yöresindeki her şey dahil otellere yerleşiyor.

Gerek gelişlerinde havaalanlarında (maske ve ateş ölçme dışında), gerekse otellerde hiçbir korona denetimi yok.  

Her şey dahil otellerde 24 saat boyunca her şey beleş.

İstediğin kadar ye, istediğin kadar alkollü veya alkolsüz bir şeyler iç, bir kuruş para ödemiyorsun...

Virüsün yayılmasını önlemek için bulaşıkların büyük özenle yıkanması gerekiyor.

Her dakika özel makinelerle el değmeden yıkanması gereken o bulaşıkları kim nasıl denetliyor, bilen yok!

★★★

Şimdi bu salgın konusunda ortalıkta iki otorite var.

İlki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca.

Ilımlı birine benziyor...

Tehlikenin farkında.

Bu salgının giderek büyüdüğünü üstü kapalı cümlelerle bile olsa anlatmaya çalışıyor...

Ama olayın gerçek boyutlarını, özellikle de gerçek ölüm rakamlarını gizlemek zorunda kalıyor.

İş alınması gereken ciddi önlemlerle birlikte konulması gerekli bazı yasaklamalara gelince o da suspus olmak zorunda kalıyor.

★★★

İkinci otorite ise değerli uzman hocalardan oluşan Bilim Kurulu.

Bu Kurul ne zaman toplanır, kararlar nasıl alınır, siyasi otorite nasıl uyarılır, hiç kimse bilmiyor!

Türkiye’de korona, başka bir deyişle virüsten can veren hastaların sayısı altı bini geçti.

Yüz binlerce insanımız bu hastalığı taşıyor.

Hastanelerin ve yoğun bakım yataklarının yetmediğini artık Sağlık Bakanı bile itiraf etmek zorunda kalırken Bilim Kurulu üyesi olan değerli hocalarımız kendi kişisel şovlarını yapmanın peşine düştüler.

Medyatik olmayı çok sevdiler!

Medya her gün onların bireysel sözleri, demeçleri ve açıklamalarıyla dolu.

Fakat gelin görün ki, anladığım kadarıyla Bilim Kurulu üyeleri olarak bir araya gelmeleri, topluca çıkış yapmaları mümkün olmuyor.   

Maske takmak, el sıkışmamak, kucaklaşmamak gibi klasik istekler dışında hocalar ne istiyor, ne öneriyor? Biz bu salgınla nasıl baş edeceğiz?

Bilen yok!

Kusura bakmasınlar ama kendilerinden her gün aynı lâfları dinlemekten bıktık usandık artık.

★★★

Şimdi turist akını başladı...

Rusya, Ukrayna, İngiltere gibi ülkelerin başı bu korona nedeniyle zaten fazlasıyla dertte...

Bu üç ülkede ölüm sayıları Brezilya, ABD, İran, Hindistan gibi birkaç ülkenin ardından zaten rekor düzeyde.

Kendi ülkelerinde baş edemedikleri virüsü şimdi hiç kuşkunuz olmasın, yavaş yavaş Türkiye’ye ihraç ediyorlar.

Yaz ayları boyunca virüsü bize getirecekler, artan olursa bizden alıp ülkelerine götürecekler...

Ve biz bu acı gerçeğin hiçbir zaman üzerinde bile durmayacağız...

Çünkü bizim için önemli olan, şu döviz darboğazında biraz olsun para elde etmek.

Parolamız:

Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!