Sevgili okurlarım, şu son birkaç aydan bu yana yaşadıklarımızı, tanık olduğumuz olayları lütfen kısaca anımsamaya çalışın!..

Çeşitli konularda, özellikle Akdeniz’de petrol ve gaz arama konusunda bütün dünyaya posta koyuyor, sert çıkıyorlardı.

Çeşitli ülkeleri ve yabancı devlet adamlarını sık sık tehdit ettiler, ağır hakaretler savurdular.

Bizi yönetmekte olanlar yoldan iyice çıkmıştı.

Diplomasi, sorunları masa başında çözmek gibi kavramlar bir kenara bırakılmış, her şey sert çıkmaya, posta koymaya endekslenmişti.

★★★

Sonunda başka ülkeler de benzer yöntemlere başvurmaya başladı...

Bu kez sert çıkışlar Türkiye’ye yönlendi.

ABD, Kıbrıs Rum kesimine silah satacağını açıkladı.

AB karar aldı:

“Eylül sonunda yapılacak büyük toplantıda Türkiye’ye karşı alınması düşünülen önlemler görüşülecektir.”

Neydi onlar?

Bizi daha beter zora sokacak önlemler...

AB’ye hiçbir zaman üye olamayacağımız yıllardan beri zaten biliniyor da ötesinin nasıl geleceğini bilen yok.

Toplantı şimdi ekim ayına ertelendi...

★★★

Ve bizi yönetenlerin paçası iyice tutuştu!

İktidar oldukları süreçte pek çok ülkeyle papaz oldular.

İsrail, Mısır, Yunanistan, İtalya, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri...

Değil sadece Akdeniz ve Avrupa’da, dünyada bile “İşte dostumuz” diyebileceğimiz, ABD dahil Türkiye’den yana ağırlık koyacak bir tek ülke bile kalmadı.

İşte bu “Ahval ve şerait dahilinde” şimdi anladılar ki pabuç pahalıdır!..

Ve kararlarını 180 derece değiştirip müzakere
masasına
oturmaya karar verdiler!

Önce Yunanistan’la aynı masaya oturacaklar, görüşmeler çok yakında başlayacak.

Ne çıkar ne çıkmaz, onu sadece Allah bilir!

★★★

Evet!..

Sağa sola posta koyuyorlar, muhatap ülkelere, onların başbakanlarına ve cumhurbaşkanlarına tehditler ve hakaretler yağdırıyorlardı.

Şimdi zoru görünce geri adım atmaya başladılar.

Bütün bu süreç boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin saygınlığını zedeleyip üzerinden silindir gibi geçtiler... Tükürdüklerini yalamak zorunda kaldılar. 

Meğer giriştikleri, sıradan bir kayıkçı kavgası imiş!

Bundan sonra neler olacağını hep birlikte göreceğiz.


Sevgili okurlarım, Türkiye’de yaşıyoruz ama hiç bilmediğimiz bazı çok önemli konuları ne yazık ki yabancılardan öğrenmeyi sürdürüyoruz.

Dün medyaya yabancı haber ajansı Reuters tarafından geçilen bir haber düştü.

Haber özetle şöyle:

Türkiye ile ABD İş Konseyi arasında bir toplantı düzenlenmiş. Toplantıda bir konuşma yapan ABD’nin Türkiye Büyükelçisi David Satterfield şunları söylemiş:

“Türkiye’deki devlet hastanelerinin yabancı ilaç şirketlerine borcu bir yıl içerisinde 230 milyon dolardan 2 milyar 300 milyon dolara çıktı.

Şirketlerimiz böyle devam etmek istemeyebilir, bu da Türkiye’nin çıkarına olmaz.”

★★★

Vay anasını sayın seyirciler...

Devlet ve üniversite hastanelerinin Türkiye’deki ilaç ve malzeme şirketlerine milyarlarca lira borcu olduğunu bilirdik de, yabancı şirketlere olan borcumuz gündeme pek gelmezdi.

Büyükelçi daha sonra şöyle demiş:

“ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross’un Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’la bir yıl önce yaptığı görüşmede, kendisine bu borç sorununun çözüleceği konusunda söz verilmişti. Türkiye, ilaç şirketlerini bazı alacaklarından vazgeçmesi için ikna etmeye çalışıyor. Şimdi ABD şirketlerinden borç indirimi istiyorlar! Bu da Türkiye’nin çıkarlarına hizmet eden bir istikamet değil!”

★★★

Adam ders verir gibi konuşmuş, daha ne desin!..

Demek ki denizin bittiği yerdeyiz. Hastanelerimiz bile işte bu durumda iken siz ötesini düşünün!

Hem de yine büyükelçinin ifadesine göre bu gerçekler bir yıl önce Recep Bey ve ekonomide rakamların “Muhteşem (!)” gittiğini her gün iddia eden Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak’la da konuşulmuş.

Yani ABD Büyükelçisi son sözleriyle bizim hiç bilmediğimiz bir rezaleti daha ortaya çıkarmış.

Teşekkür mü edelim, ne yapalım!

★★★

Dün kamuoyuna bir haber daha yansıdı. Yerli İlaç ve Tıbbi Cihaz Üreticileri Derneği tarafından yapılan açıklama özetle şöyle:

“Bıçak kemiğe dayandı. Devlet ve üniversite hastanelerimizden alacağımız 26 milyar liraya (eski parayla 26 katrilyona) dayandı. Hastanelerimize 24 saat hizmet veriyoruz ama bize 16 aydan beri hiçbir ödeme yapılmıyor. Bu ay da ödeme yapılmazsa artık mal vermemiz mümkün olmayacak ve sağlık hizmetlerinde büyük aksamalar meydana gelecek. Bize ölümü gösterip hastalığa razı etmek istiyorlar. Eldeki stoklar tükendiğinde, bir süre sonra ameliyatlar yapılamaz hale gelecektir.”

İşte içinde bulunduğumuz gerçek durum bu!