Sevgili okurlarım, özellikle kurban bayramının ilk günü ortaya çıkan rezillikleri televizyonlarda mutlaka izlemiş olmalısınız.

İnsanlığa ve dinimize yakışmayan görüntülerdi.

Kurbanlık olarak seçilen hayvanlar, özellikle boğalar ve koçlar sahiplerinin ve kasapların elinden kurtulup can havliyle kaçmaya başlıyor.

Türkiye’nin dört bir yanında görüntüler aynı rezillik düzeyinde.

Sahipleri o kadar parayı bastırıp kurbanlık almış, kaçışa göz yumacak halleri elbette ki yok!

Cümbür cemaat düşüyorlar hayvanın peşine...

Bazılarının elinde sopa, başına ve sırtına vura vura hayvanı fena halde dövüyorlar.

Onlardan biri kameraya konuştu:

“Boğanın suratına bir yumruk vurup düşürdüm, gözü şişti!”

★★★

Cemaat, kurbanlığı yakalayabilmek için üzerine atlıyor!..

Ama koskoca boğayı yakalamak zor iş...

Sahibi nefes nefese konuşuyor:

“Sonunda yakaladık ama hayvan üzerime devrildi, omuzum kırıldı.”

İnsanın beter ol diyeceği geliyor.

Bazı hayvancağızlar otoyollara çıkmış kaçıyor.

Bazı boğalar ve koçlar yakalanınca olay yerine vinç geliyor, askıya alıp götürüyor.

Bir bölümüne tüfekle uyuşturucu iğne atılıyor, uyuşan hayvan o şekilde kesiliyor.

Allah bilir bizim bilmediğimiz ve görmediğimiz daha ne rezaletler yaşandı.

★★★

Kurbanlık kesme olayına girişip kendini kesen acemi kasapların zaten haddi hesabı yok...

Bıçağı kaydırınca kolları, bacakları, parmakları, suratları kesilmiş.

Yedi bin dolaylarında acemi kasap bayramın özellikle birinci günü, soluğu hastanelerin acil servislerinde aldı.

Bir katliamdan çıkmış gibi kan revan içinde bir takım tipler...

Kurban bayramı boyunca kaç hayvan kesildiğini bilemiyoruz.

Yüz binlerce olsa gerek...

Bunların en az yarısı her bayramda olduğu gibi o gün de işkenceye tabi tutuldu.

İki bıçak hamlesiyle kesilmesi mümkün olan boğazlarına belki yirmi kez bıçak vurdular, hayvanları delik deşik ettiler.

Bunun adı işkence değil de nedir?

★★★

Ayasofya camisinin minberlerine elinde kılıçla çıkıp hutbe okuyan Diyanet Başkanı, o zavallı hayvanlara böylesine eziyet çektirilirken acaba nerede idi?

Olanları görmedi mi?

Niçin ağzını açıp o konuda bir tek cümle bile söylemedi?

Söyleyemezdi çünkü o işin içinde “Siyaset” yoktu!


Sevgili okurlarım, futbola da AKP siyaseti sokmayı bayramdan hemen önce başardılar.

Süper ligden örnek veriyorum.

Kural açık:

Süper lig her yıl 18 takımdan oluşur.

Sezon sonunda son üç sıradaki takım küme düşer, onların yerine 1. ligde birinci ve ikinci olan iki takım, bir de play off mücadelesini kazanan üçüncü takım gelir.

Bu yıl da aynı uygulama yapılacaktı ve yapıldı.

Malatya, Kayseri ve Ankaragücü küme düştü.

Onların yerine Hatay, Erzurum ve Fatih Karagümrük geldi...

★★★

Federasyon Başkanı olan AKP’li büyük müteahhit Nihat Özdemir, rezalet patlak vermeden önce iddialı konuşuyordu!

“Küme düşmeyi kaldıramayız. Bu lig 21 takımla oynanamaz. Bunu kimseye anlatamayız!..”

Ve dayanamayıp sonunda açıklama yaptı:

“Kulüpler Birliği istedi, biz de bu sezon ligden düşmeyi kaldırdık. Süper lig yine 21 takımla devam edecek!..”

Acaba niçin böyle 180 derece çark etmişti!..

★★★

Çünkü (Ankaragücü için bir şey diyemiyorum ama) bir alt kümeye düşen Malatya ve Kayseri, hepimizin bildiği gibi AKP’nin oy depoları.

İktidara bu iki ilimizden yoğun baskı geldi:

“Kararı değiştirin, düşmemize engel olun. Aksi takdirde bizim takım küme düşerse ilk seçimde bedelini siz ödersiniz.”

★★★

Federasyon başkanı olan Nihat Özdemir zaten AKP’nin has adamı. Üyeler derseniz aynı...

İktidar kesimi onları da uyarmış, kulaklarını çekmişti.

Aynı baskılar hepsine geldi...

“Küme düşmeyi hemen iptal edeceksiniz...”

Ve Başkan Bey yelkenleri hemen suya indirip düşme uygulamasını oy birliği ile kaldırtmak zorunda kaldı.

★★★

Sorumsuzluğun, ciddiyetsizliğin, ilkesizliğin ve rezaletin bu kadarı ancak Türkiye’de olabilirdi...

Sadece adamına göre değil, takımına göre muamele!..

Ve aynen oldu.

Bir kez daha kanıtlandı ki Türkiye’nin acı gerçeği sporda da geçerli imiş:

“Olmaz olmaz deme abicim, bizde olmaz olmaz!”