Zeycan Yedigöl, son 39 yılını bir tesellinin ihtimali ile geçirdi: 1981 yılından bu yana haber alamadığı oğlu Nurettin’in hiç değilse kemiklerine kavuşabilmek.

Nurettin, 1954’te Erzincan’ın Çayırlı ilçesine bağlı Yaylalar Köyü’nde doğdu.

Köyde büyüdü.

İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandı.

Hereke’de bir kilim fabrikasında işe girdi. Üç kuruş daha kazansınlar diye köylülerinin evinde kilim tezgahları kurdu.

Sosyalizme inandı.

TSK, 12 Eylül 1980’de iktidara el koyduğunda ‘Arananlar’ listesinde Nurettin Yedigöl de vardı. Nisan 1981’de “Arkadaşımın düğününe gidiyorum” diye evden ayrıldı.

Aylarca haber gelmedi, Nurettin’den...

Sonradan anlaşıldı ki 9-10 Nisan 1981’de İdealtepe’de evde yakalanmıştı. Arkadaşları onu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulanırken görmüştü.

Ne halde mi?

Zeycan Yedigöl ve oğlu Nurettin Yedigöl


GÜNLERCE İŞKENCE GÖRDÜ

Arkadaşı Ümit Efe Kutluğ’a göre ağır işkence altında... Rengi yeşile dönmüştü. Ayağa kalkamıyordu. Ellerinde ve ayaklarında felç vardı.

Aslan Şener Yıldırım ise Nurettin’in son anlarına tanıktı:

“Onu aldıktan 2-2.5 saat sonra baygın şekilde donla getirip odanın ortasına yatırdılar. Titriyordu. Su istiyordu. Üçüncü ya da dördüncü gün durumu ağırlaşmıştı. Artık kendine gelemiyordu... Nurettin’i götürdüklerinden iki gün sonra sorgudan elbisesiz gelmiştim. ‘Al bunları giy’ diye Nurettin’inkileri verdiler. Polis, ‘Artık elbiseye ihtiyacı yok, size miras bıraktı’ dedi.”

'KORKUNÇ ŞEYLER DUYUYORUM'

İsmail ve Zeycan Yedigöl, oğullarının bulunduğu adresi nihayet öğrendi. Baba İsmail, 9 Aralık 1981’de İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na şunları yazdı:

“Oğluma işkence yapılmıştır. Son görenler komada olduğunu söylemektedir. Oğlumun hayatından, resmi makamlardaki suskunluk nedeniyle endişelenmekteyim.”

Polis, “Bize geliş kaydı yoktur” diye yanıt verdi.

Nurettin’i görenler mahkemelerde konuşunca baba İsmail, 29 Haziran 1982’de Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’ne dilekçe gönderdi.

Tanıkların dinlenmesini istedi ve dedi ki:

“Dinlenmesi halinde oğlumun akıbetinin ne olduğu ortaya çıkacağı gibi bazı güçlerin nelere kadir olduğu ve memleketimizde neler yaptıkları öğrenilecek, işkence ile öldürmelerin ve yok etmelerin önü alınacaktır.”

Ardından 29 Haziran 1982’de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’na başvurdu ve şöyle dedi:

“15 ayı aşkın bir süredir oğlunu arayan ve akıbeti hakkında korkunç şeyler duyan bir baba olarak tarifsiz acılar içinde kıvrandığımı ve ne durumda olduğumu takdir edeceğinize ve gerekeni yapacağınıza yürekten inanıyorum.”

Takdir etmediler, gerekeni yapmadılar.

1986’da Sosyaldemokrat Halkçı Partisi Milletvekili Fikri Sağlar, içlerinde Nurettin’in de olduğu dört kuşkulu ölümün akıbetini sordu.

Emniyet, ölenleri suçladı ve “Biz de arıyoruz” demekle yetindi.

Devletin kapıları kapanmıştı.

Yedigöl Ailesi, Nurettin’i aramaktan vazgeçmedi. Kimsesizler Mezarlığı’nda taş taş oğullarını soruşturdular. Bu uğurda meydanlarda dövüldüler.

Baba İsmail, 1998’de “tarifsiz acılar içinde kıvranarak” bu dünyayı terk etti.

DOLMABAHÇE'DE ÜÇ ANA

Zeycan Yedigöl’ün 80’i devirdiği günlerde...

AK Parti, 12 Haziran 2011’deki genel seçimde darbe karşıtı ve demokrat görünmek için Cumartesi Anneleri’ne el uzattı. Başbakan Erdoğan, 5 Şubat 2011’de Dolmabahçe’deki ofisinde Cumartesi Anneleri’ni ağırladı.

Heyette Zeycan Ana da vardı.

Söz aldı.

Erdoğan’a şöyle seslendi:

“Çocuğum el kapısında okudu, ekmeğini kazandı, meslek sahibi oldu. Çocuk gitti bir, gelmedi iki. 31 senedir çocuk kayıp... Hırsızlık mı yaptılar, edepsizlik mi yaptılar, kimi ne yaptılar? Ne yaptıysa Kenan Evren yaptı. Ölüyse ölümüzü, diriyse dirimizi verin, tesellimiz düşsün.”

Erdoğan, “Elimizden geleni yaparız” dedi.

Yaptı mı?

Hayır, yapmadı.

Dolmabahçe’ye katılanlardan...

Kars’ta, gözaltında kaybedilen Cemil’in anası Berfo, 2013 yılında oğlunun kemiklerine kavuşamadan öldü.

Oğlu Hayrettin’i arayan Elmas Eren, 2019’da hayata veda etti.

Geriye Zeycan Ana kaldı.

‘Oğlumu Öldürdünüz Arz Ederim’ adlı kitabım için 2012’de Zeycan Ana ile görüşmüştüm.

Bir tek teselli ümidi vardı:

“Gece uykularım kaçıyor, yatamıyorum sabaha kadar. Kafama takıyorum. Nasıl beklemiyoruz? Ne yaptınız çocuğumu, bana söyleyin, tesellim düşsün.”

ÖLÜSÜNÜ BEKLEYEN MEZAR

Zeycan Ana beş yıl önce Alzheimer’e yakalandı. Bir Nurettin’i unutmadı. Her merhaba diyene oğlundan söz etti. Ne var ki 22 Kasım’da son nefesini verdi.

Vasiyeti üzerine Çayırlı’ya defnedildi.

Zeycan Ana’nın yanında boş bir mezar var, oğlu Nurettin’in kemiklerini bekleyen...

Tesellisi bir tek öyle düşecek.