Bomonti, Şişli’nin irice semtlerinden biri. Bir önceki yüzyılın eğlence mekanlarının toplandığı Bomonti’nin kaderi, 1890 yılında, İsviçreli Bomonti kardeşlerin burada bir bira fabrikası kurmasıyla değişir.

Semtin ortasında hala tüm görkemiyle duran kırmızı tuğlalı bira fabrikası, kısa sürede kentten uzakta sayılan bu semti cazibe merkezi haline getirir.

Fabrikanın çevresinde irili ufaklı bir çok “Bira Bahçesi” açılır. Hafta sonları İstanbullular buraya koşturur. Taze biralar, kaşar peyniri, cızbız köfte, kokoreç eşliğinde tüketilir. Bira içenlere müzisyenler eşlik ederler. Çocuklar, etraftaki çimenliklerde koşturup dururlar. Çünkü o zamanlar Şişli kırlık bir yerdir.

Semtin hikayesi uzun. Bira fabrikası üretimini durdurunca, bahçeler kapanır. Yerlerine evler yapılır. Parklar yerlerini dar sokaklara bırakır. Neşeli günler gerilerde kalır.

Son bir kaç yıldan beri Bomonti, eski lezzetli ve eğlenceli günlerine dönme gayretinde. Fabrikanın içinde, çevredeki ara sokaklarda, büyüklü küçüklü lezzet mekanları açıldı.

Henüz eskisi kadar olmasa da, İstanbulluların sığınak semtlerinden biri haline gelmeye başladı.

Geçen hafta bu semtte bir lezzet turuna çıktım. Keşfettiğim mekanları sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Primitif” bunlardan biri. Menüsünün ana teması sokak lezzetleri. Yeri gelmişken, İstanbul’da her geçen gün sokak lezzetleri servis eden bir mekan açılıyor.

Bunların kimisi çok pahalı, kimisi ise her keseye uygun. Umarım ömürleri uzun olur.

Primitif, muzır ama lezzetli hamburgerler sunuyor konuklarına. Hamburgerler için epey kafa patlatıldığı, araştırma yapıldığı belli oluyor. Ortaya çıkan lezzetler başarılı olmuş.

Kırmızı soğan turşusu, özel yapılmış hardal eşliğinde sunulan sosisli sandviç çok lezzetliydi ama sokakta yenmeyecek kadar büyüktü.

Pancar turşusu ile servis edilen “Aptal Tavuk” da çok hoşuma gitti. Yağda kızartılmış tavuk göğsü, kızartma sosuna konan baharatlarla bambaşka bir lezzete bürünmüştü. Damağımı şenlendiren bu sandviçe neden aptal tavuk dendiği sorusunu sormaya unuttum. Bir daha ki gidişimde bunu da öğrenirim umuyorum.

En favori hamburger ise Konya’nın küflü peyniri ve Boşnakların isli sucuğu ile hazırlananı oldu. Peynirin ve baharatlı sucuğun uyumu o kadar mükemmeldi ki, bu hamburgerin damağımı çatlattığını söyleyebilirim.

Hamburgerlerin yanında servis edilen,sirke ve sarımsakla tatlandırılmış yerelması cipsi ve mor patates kızartması da lezzetleri tamamlıyordu.

Bu hamburgerler iyi hoş da ısırarak yenmesi imkansız gibi. O kadar kalın oluyorlar ki soslar insanın sakalına, bıyığına bulaşıyor. Onun için bol ıslak mendil tüketiyorum.

Bomonti’deki ikinci durağım “İsola” adlı mekan oldu. Buranın mönüsü Akdeniz esintiliydi. Nohut kroket, ıspanak kökü, çıtır karides, tatlı patatesli bonfile, balkabaklı karnabahar, balkabaklı, kestaneli risotto, keçi peynirli pancar dikkatimi çeken yemekler oldu. Çatalımın ucuyla da olsu çoğunun tadına baktım.

Ama karnabaharlı dana yanağı, damağımdan ayrı bir puan aldı. Dört saatte pişen yanağın yanına karanabahar epey yakışmıştı.

‘Turk” Bomonti’de son gittiğim mekanların sonuncusuydu. Now iş merkezinin altında yer alan restoran daha çok yeni. Muhteşem bir dekora sahip. Açık mutfak ve önündeki şef masası göz alıcı. Mutfak elemanları gencecik kızlardan ve erkeklerden kurulu. Hepsi arı gibi çalışıyordu.

Fatih Tutak, gezgin bir şef. 15 yıldan beri gitmediği uzakdoğu ülkesi kalmamış. Pekin, Tokyo, Singapur, Hong Kong, Bangkok, Kopenhag... Sonunda Bomonti’ye demir atmış.

Sadece akşam yemeği servis edilen restoranın mönüsünde şefin hayal gücü, denemeleri epey ağırlıkta. Mönü sabit değil. Günlük değişimler gösterebiliyor.

Annenin Mantısı, yanık pilav çok hoşuma gitti. Altı tutturulmuş pilavın çıtırlaşması muhteşem olmuştu. Kabuğuyla yenen midye dolması, pastırmalı yumurta, deniz kestaneli barbun balığı, dinlendirilmiş ördek damağımda ilginç lezzetler bıraktı.

Bomonti’de tadına bakılacak daha bir çok mekan var. Bunları keşfettikçe  izlenimlerimi sizinle paylaşacağım. Eğer sizin de ilginç keşifleriniz olursa lütfen bana bildirin.