Kapadokya’da nihayet kışı gördüm. Peri Bacaları, tepeler ince bir beyaz örtüsüyle kaplanmıştı. Kar, kararsızdı. Kah yağıyor, kah duruyordu. Soğuk keskindi.

Buna rağmen turistler otelleri doldurmuştu. Her zaman olduğu gibi Japonlar çoğunluktaydı. Söylenene göre bu yıl epey Çinli ve Güney Koreli turist de gelmişti.

Ben, kaçıncı kez geldiğimi unuttuğum bölgede, her zaman olduğu gibi lezzetli yemeklerin peşine düşecektim.

İlk durağım Ürgüp’teki “Tık Tık Kadın Emeği” lokantası oldu. Tık Tık ismini, erişte ve mantı keserken çıkan sesten esinlenerek koymuşlardı.

Lokanta, ev kadınlarının emeğini paraya çevirmeyi amaçlıyordu. Kadınlar burada yöre yemeklerini yapıp, ev ekonomisine katkı sağlıyorlardı.

Alkışlanası bir organizasyondu.

Kapadokya’da her lokantada yöre yemeği bulamazsınız. Mönülerde klasik yemekler sıralanır. “Tık Tık” da pişenler ise hep yöredendi.

Yarmalı, nohutlu tarhana çorbası, soğukta ilaç gibi geldi.

Burada yaprak sarması zeytinyağlı yapılıyordu ama yoğurt ve domates sosu ile sıcak servis ediliyordu. Ürgüp bağlarından toplanan yapraklar, damarsız ve kağıt gibi inceydi.

Kabak çekirdekli erişte eşliğinde servis edilen Ürgüp Köftesi’ni, Kıbrıs Köftesi’ne benzettim. Patates ve kıyma karışımı ile yapılan köfteler, yumurtaya bulanıp, kızgın yağda kızartılıyordu. Kayseri Mantısı, kıymalı sosla verilen Tık Tık Mantı, erişte, Köftür Kavurması, Aside, kayısı yahnisi, bulamaç, baklava, damağımı şenlendiren yemekler oldu.

Ama patates diyarında, patates ağırlıklı bir yemeğin olmamasına biraz şaşırdım.

Altı masalı bu küçük lokantada fiyatlar 7-25 lira arasında değişiyordu.

Ürgüp’te uğradığım ikinci lezzet durağı, “Cappadocia Restoran” oldu. 1945 yılında açılan mekan, ilçenin en eski esnaf lokantasıydı. Yazın 15 çeşit yemek çıkan lokantada, kış aylarında çeşit beşe kadar düşüyormuş. Burada çok lezzetli bir kuru fasülye ile et haşlaması yedim.

“Millocal Restoran” ise bence yöredeki en lezzetli lokantaydı. Öncelikle manzarası muhteşemdi. Bir tarafta Uçhisar Kalesi, ileride Kızıl Vadi, uzaklarda bembeyaz silueti ile Erciyes Dağı.

Danışman Şef Çiğdem Seferoğlu, mönüyü tamamen Türk mutfağından oluşturmuştu. Önden gelen peynir tabağında Türkiye’nin en lezzetli peynirleri yer alıyordu.

Kaymaklı pancar yemeği, Fellah Köftesi, Muhammara, buğdaylı kuru cacık, pastırmalı kuru fasülye, şehriyeli Ankara Tava damağımı şaşırtan yemekler oldu.

Hele Obruk peyniri ile yapılan beğendinin üstündeki inciğin tadını sanırım uzun süre unutamayacağım.

Ürgüp’te işimi bitirince Aksaray’a doğru uzandım. Amacım, Güzelyurt Kasabası’nda Kapak Böreği’nin tadına bakmaktı. Burayı önerenler böreğin tadını öve öve bitirememişlerdi.

Alttan közlenmiş ateş, üstten ise kızgın külle kaplanmış kapak arasında pişen börek gerçekten muhteşemdi. Soğanlısının ve peynirlisinin tadına bakabildim. Pırasalısı ve patateslisi de yapılıyormuş.

Bu böreğin benzerlerini Arnavutluk’ta ve Saraybosna’da yediğimi hatırlıyorum.

İki gün süren gezimdeki son lezzet durağım, Aksaray’daki “Kurtuluş Pide” oldu. 1952 yılında kurulan bu pideciye 10 yıl önce de uğramıştım. Fırından yükselen kokular burnuma üşüşünce lezzetler aklıma üşüştü.

Önden bir etli pide söyledim. Konya’nın etli ekmeğini andıran bu pidede et daha fazlaydı. Hamur çıtır çıtır, et çok lezzetliydi.

Ardından peynirli pide söyledim. Bunu tatlı niyetine yiyecektim. Peynirli pide, ince, uzun, kapalıydı. Bafra pidesi görünümündeydi. Dilim dilim doğranan pide tabağa dökülen şerbete bandırılarak yeniyordu. Sünen peynirle şerbetin karışımı özel bir tat oluşturmuştu.

Eğer yolunuz Kapadokya’ya düşerse, bu adresler damağınızı şımartmanız için size yardımcı olacaktır sanırım.