Eğer günün birinde, Korona virüsü çekip gider, yaşam eskisi gibi akmaya başlar ve siz yeniden lezzetli yemeklerin peşine düşmeye niyetlenirseniz, size Afyonkarahisar’ı öneririm.

Afyon, Gaziantep ve Hatay’ın ardından UNESCO’nun “Yaratıcı Şehirler Ağı”na dahil oldu.

Virüslü günler öncesinde Afyona gittiğimde tüm yetkilileri, bu seçime layık olmak üzere canla başla çalışırken gördüm.

En önem verdikleri konu da Gastronomiydi. Afyon’un çok lezzetli yemeklerini gün yüzüne çıkarmakta iddialılardı. Bu konuda Okan Üniversitesi Gastronomi Bölümü ile de çalışmalar yürütüyorlardı.

Bölgedeki gezime yolumun üstündeki Kütahya’dan başladım.

Sanayi Sitesi’ndeki CUMHURİYET LOKANTASI’na uğradım.

Burası eski göz ağrımdır. 10 yıl önce yine buradan geçerken keşfetmiş, mide fesadı geçirmiştim.

Vitrinde sıralanmış yemekleri görünce eski tatlar yine damağıma üşüştü.

Lokanta’nın tarihi 1930. Şimdi kepçe, üçüncü kuşağın temsilcisi Ahmet Öztop’un elindeydi. Dördüncü kuşak ise sırasını bekliyordu.

Aşçı Ahmet Bey, sıcağı ile zeytinyağlısıyla ve tatlılarıyla günde 60 çeşit yemeğin çıktığını söylüyordu.

Seçim yapmak için gittiğim tezgahın başında şaşırdım kaldım. Hangisi seçsem acaba diye sormaktan yoruldum. Sonunda kararımı verdim: İşkembeli nohut, kuşbaşı fırında kaburga, kadınbudu köfte, iç pilav.

Ne sebzeye ne de tatlıya yer kaldı.

Lokanta 18.00’e doğru kapanıyordu. Pazar günleri ise açık değildi.

Yolunuz Kütahya çevresine düşerse, buraya uğramayı aman ihmal etmeyin.

Afyon’daki yemek maratonunu, Frigya Vadisi’nde başlattım. Demirli Köyü’ndeki KYBELE BUTİK OTEL’in, bahçesinde muhteşem bir kahvaltı hazırlamışlardı.

Otel dediysem, koca bir taş bina aklınıza gelmesin. 12 odalık, ahşap bir yapıydı. Pencereleri Frigya Vadisi manzaralıydı.

Bütün ev halkı el birliği ile çalışıyordu. Kadınlar mutfakta, erkekler servisteydi.

Masanın üstünde kahvaltılık adına ne isterseniz vardı. Ama ben peynir, zeytin gibi bildikleri atlayıp, daha yöresel yiyeceklere yöneldim.

Üstüne kaymak koyduğum haşhaş ezmesi damağımı sarhoş etti.

Un, patates, biber kurusu ve haşhaşla yapılan Sac Aşı, öylesine lezzetliydi ki, iştahıma çüşşş demesem tüm tepsiyi bitirebilirdim.

Çevreden toplanan mevsim otları ile yapılan gözlemeye nasıl “hayır” diyebilirdim ki!.

Ama masada bir hamur işi daha vardı ki, bunun hem yapılışını hem de lezzetini anlatabilmek benim yeteneğimi aşıyordu. Evin annesi Dudu Hanım’ın yaptığı bu lezzet bombasının adı “Göbekli” börekti. Tarifini almak için “virüssüz günlerde” bir kez daha Frigya Vadisi’ne gideceğim.

Frigya Vadisi’ndeki ikinci durağım, Üçler Kayası Köyü’ndeki FRİGYA ORGANİK KÖYEVİ oldu. Burada kaz ziyafeti çekecektim.

Bu bölgede her evin 5-10 kazı var. Kaz yemeğini çok seviyorlardı. Hatta Kars’a bile buradan kaz gönderiyorlarmış. Burada da mutfak evin annesine emanet edilmişti. Kaz önce haşlanıyor, sonra fırında kızartılıyordu.

Önden, kaz suyu ve kuru yufka ile yapılmış tirit yedim. Ardından yine kaz suyuyla yapılmış Siyez bulgur pilavı eşliğinde kazı parçaladım. Koyun sütünden yapılmış taze yoğurt, bu ziyafete eşlik etti.

Afyon’daki en sevdiğim lokantalardan biri de AŞÇI BACAKSIZ’dır. Bu lezzet durağını yıllardan beri bilirim. 1938 yılından beri aynı yerde hizmet verir ve sadece 6 masası vardır.

Onun için önünde her zaman kuyruk oluşur.

Aşçı Bacaksız, sadece tencerede kuzu kebabı yapıyor. Tenceredeki yemek bitince de dükkanı kapatıyor. Kebabı kadar kaymaklı ekmek kadayıfının da çok lezzetli olduğunu belirtirim.

Aşçı Bacaksız’a her gittiğimde yaptığım gibi, etin yağlı tarafından bir kebap ve kaymağı bol bir ekmek kadayıfı yedim.

Afyon’da ekmek kadayıfı yenecek en doğru adreslerden biri de NUR LOKANTASI’dır. Oraya giderseniz, Emirdağ’ın meşhur dil paçası çorbasını da içmenizi öneririm.

Afyon’nun bir diğer ünlü lezzet durağı da çarşı içindeki İKBAL LOKANTASI’dır. 1922 tarihinde kurulmuş olan bu lokantanın isminin Atatürk tarafından konduğu anlatılır.

Her gün 20 çeşit yemek pişirilen bu lokantada tüm yemekler lezzetlidir ama patlıcan kebabının yeri ayrıdır. Mevsiminde burada tepside bütün kızartılan patlıcanlardan yapılan kebabı yemeğe doyum olmaz.

Mevsimi değildi ama yine de patlıcan kebap çok lezzetliydi.

Afyonkarahisar’da sucuğun ayrı bir yeri vardır. Bütün markalar lezzet yarıştırır. Ama yıllar öncesinin manda sucuğunun peşine düşerseniz onu bulamazsınız. Çünkü Afyonlular bu sucuğu artık yapmıyorlar.

Sucuğun ızgarası kadar döneri de çok meşhurdur. Eğer dönerin tadına bakmak isterseniz, GAMZE DÖNER SUCUK’u öneririm.

Eğer eşinize dostunuza Afyon’dan kaymaklı lokum götürmeye niyetlenirseniz, kuruluş tarihi 1860 olan MİRİMOĞLU LOKUM en doğru adrestir.

Afyon’daki son lezzetli yemekleri ise NG OTEL’in restoranında yedim. Şef Hüseyin Alkin, otelin konukları için çok lezzetli bir mönü hazırlamıştı. Arapaşı, Topalak, Göce Köftesi, patlıcan böreği, bütüm et derken son yemekte de ipin ucunu kaçırdım.

Sözün özüne gelirsek: Afyon, İstanbul’dan uçakla 45 dakika, karayolundan 4,5 saat. Yani bu muhteşem lezzetler pek uzağınızda değil. Benim gibi yemek peşinde koşturanlardansanız Afyon’u size de öneririm.

Tabii lanet olası korona virüsü buna izin verirse!..