Değerli Okurlar; farkında mısınız Mustafa Kemal Atatürk’ün hatırasını yaşatan tüm kurumlar birer birer elden çıkartılıyor...

Yıl 1933, Darülfünun, üniversite reformuyla İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmüş, Genç Cumhuriyet, eğitimde yapılması gereken atılımlar için kolları sıvamış. Ulu Önder üstüne basa basa “İlim ve fen” diyor!.. O yıllarda, Almanya’da Hitler, Yahudi toplumuna karşı korkunç bir katliama girişiyor ve Yahudi bilim adamlarını da hudut dışı ediyor. Atatürk, bu bilim insanlarına kucak açıp Türkiye’ye davet ediyor ve üniversitelerde görevlendiriyor. Bu bilim adamlarından biri de dünyaca ünlü Prof. Dr. Alfred Hilborn… Hilborn, İstanbul Üniversitesi bünyesinde 17 dönümlük bir alan üzerine kurulu Türkiye’nin ilk “BOTANİK BAHÇESİ”’ni kurdu. İçinde binlerce uzman tarafından yetiştirilmiş “beş bin” tür bitki olan bahçe sadece üniversite öğrencilerine açık olmayıp aynı zamanda ilk ve orta öğretim öğrencileri tarafından da kullanılıyordu. Uluslararası arenada ise çok iyi bilinen bir botanik bahçesi idi.

Değerli Okurlar; hatırlarsanız bu konuyu iki kez köşemde içim yana yana yazmıştım. 2015 yılında bu bahçe, sessiz sedasız Diyanet’e devredildi. Gerekçe ise, bu bahçe, Osmanlı döneminde şeyhülislamlık makamıymış!! Biz de dedik ki, Osmanlı artık bir tarih ve Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle bir kurum yok. Bu iki kurumun birbirinin devamı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ayrıca botanik bahçesi devredildi de ne oldu? Hiçbir şey! Peki bu bölüm ne oldu? Öğrenciler eğitimlerine nerede devam ediyorlar? Bilen yok! Sadece mevcut binanın bir bölümü müftülük kafeteryası olarak kullanılıyor!! İçler acısı...

Geçenlerde 24. Dönem CHP milletvekili Sayın Umut Oran çok önemli bir konuyu daha gündeme getirdi. Heybeliada Sanatoryumu’nun, Diyanet’e devredilmesini!

Beyler; bu bina başlı başına bir tarihtir. Yapılış tarihi 1924. Salgın hastalıklardan ülke kırılmak üzereyken, verem hastaları için inşa edilmiş, ilerleyen yıllarda bazı yeni branşlar eklenerek ülkenin ilk göğüs cerrahi merkezlerinden biri haline gelmişti. 2005 yılında ise ulaşım güçlüğü var denilerek kapatıldı. Demek ki, günümüzde buraya ulaşım sorunu halledildi ki, diyanete devredildi! Belki de İmam Hatip öğrencileri için deniz sporları kompleksi yapılır.

Diyanete verilen 12 milyar TL’lik bütçe yetmedi, bir de Diyanet vakfı  olarak sanatoryumu özel sektöre kiraya verip gelir mi sağlayacaklar acaba? Tabiatı harika, otel olur özel hastane olur, olur da olur.

Bitmedi, pandeminin ilk dönemlerinde yeni sahra hastaneleri yapılması konusu gündeme gelmişti, hatırlarsınız. İBB konuyla ilgili çalışmaları yapmaya başlayınca, hemen iktidar kolları sıvamış ve Atatürk Havalimanı’na kısa sürede bir hastane yapılmasına karar vermişti. Biz havalimanındaki kapalı alanların ve otelin, hastane haline getirileceğini zannedip çok memnun olmuştuk. Ama gelin görün ki, hastane tam da pistin ortasına yapılmaz mı? İnanılır gibi değil değil mi, tam da pistin ortasına!

Türkiye’nin ilk havalimanının adı Yeşilköy’dür. 1953 yılında da uluslararası uçuşlara başlanmıştı. 29 Temmuz 1985 yılında ismi, Mustafa Kemal’in soyadı verilerek ATATÜRK Havalimanı olarak değiştirildi.

Bu ülkede son yıllarda yapılanlara akıl erdirmek imkansız. Uçak pistine hastane yapılıyor, uluslararası niteliklere sahip olan Botanik Bahçesi ve Heybeliada Sanatoryumu Diyanet’e devrediliyor!

Değerli Okurlar; 18 yıl boyunca Cumhuriyet’in tüm kazanımları satıldı. Şimdi de sıra Cumhuriyet’in Kurucusu’nun hatıralarını mı tüketmeye geldi?

Botanik Bahçesi, Heybeliada Sanatoryumu ve Atatürk Havalimanı...

Efendiler; bu Cumhuriyet’in ne çileler çekilerek kurulduğunu, bugünlere nasıl taşındığını unuttunuz sanırım.  Genç Cumhuriyet nerelerden, nelerden geçerek ülkeyi bugünlere taşıdı. Ulu Önder, Cumhuriyet’i, demokrasi ile taçlandırdı. Laiklik sayesinde İslam’ı yobazların elinden kurtardı. En büyük hizmetlerinden biri de kutsal kitabımızı Türkçe’ye çevirtmesiydi. Çünkü istiyordu ki, halkı ne okuduğunu bilsin ve İslamı bilinçli bir şekilde yaşasın. Şu gün, ülkenin, tarikat ve cemaatlerin elinde yaşadığı iğrençliklere bakar mısınız? Kutsal kitabımızı kendi dilimizde okusak, bu din baronları ortada dolaşabilirler mi? Hiçbir iş güç yapma, dini sömür, holdingleş!! Ne güzel!! Peki bu tarikat ve cemaatleri kim denetleyecek?

SON SÖZ: "Din gibi temiz bir duygu, politika gibi kirli oyunlara alet edilemez. Din, ait olduğu yerde, temiz vicdan sahnesinde yaşanmalıdır." Mustafa Kemal ATATÜRK