Şahsım; “Böyle bir şey var mı Türkiye’de? Bugün evine ekmek götüremeyen diye bir şey Türkiye’de var mı? İnanıyor musunuz buna? Bazı şeyleri siz kendiniz bir çözün ya... Bunlar hesap-kitap bilmiyor” dedi...

Kahrolsun bağzı şeyler... Hesap kitap yaptım, şahsen çözemedim gitti. 2021 Türkiye’sinde evine ekmek götüremeyen olabilir mi? Oysa bu cümle kalıbı bir deyimdi... Bir ifade şekli... Tabir de diyebilir kendisi... Mecaz, metafor... Bilmiyor olabilir mi? Danışmanları da korkularından uyaramıyorsa demek ki...

★★★

Kölelik düzenine geçsek onlar da bir kuru ekmeğe, karın tokluğuna çalışıyorlar. Hem de oy istemeye, mitinge falan da gerek duymuyorlar.

İyi de 1.150 odalı sarayda otur otur nereye kadar? İnsan sıkılır... Oradan İstanbul’daki köşklerine gitse... Marmaris’e yeni yapılan yazlık sarayda 6 gün 3 gece geçirse... Yanlış anlamayın hesap-kitap yapmayı biliyorum. İki gece de helikopterle Ahlat Köşkü’ne uyumaya gider sabah geri döner diye düşündüm.

★★★

Fark ettiyseniz başkanlık sistemi ile her şey çok hızlı olacaktı. Birkaç yılda şimşek gibi yerlere düşürdük çıtayı... “Her evde iki araba var” ile başladık. Önce beyaz eşyaya sonra sadece buzdolabına kadar alçaldık. Avrupa Birliği’ne girip 2023’de dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olacakken kuru ekmeğe şükreder hale geldik!

★★★

“Bugün Türkiye her şeyiyle, asgari ücretiyle, maaşıyla çok çok ülkeleri geride bırakmış bir Türkiye var” diye ekledi... Sahi benim aklıma gelmedi. Şu geride bıraktığımız ülkelerden birkaç tanesini sayabilir mi?

OECD, IMF’ye göre iyiymişiz hem de... Acaba grafiği ters tutup mu gösterdiler kendisine... Bu yıl para birimi en fazla değer kaybeden ülke açık ara Türkiye...

★★★

Para birimin değer kaybediyorsa fakirleşiyorsun demektir... Biri bunu ona söylese keşke... Nitekim sıkıntı Türk Lirası’nın alım gücünün kalmaması... Gelirlerin artmaması... Hatta yüksek işsizlik nedeniyle gelirinin bile olmaması...

Verelim kabineden birine 2.324 lira asgari ücreti hadi bir ay geçinsin o parayla... Bu kıyağımı da unutmasın, yoksa işsizlik ödeneği 1.177 lira...

★★★

Konuşmasında esas beğendiğim nokta; “Büyüme oranına bakıyorsun en iyi noktada olan ülkeyiz” demesiydi...

Gurur duydum ama... Büyüme fakirhanelerden değil malikânelerden geliyor. Kendileri ve çevreleri zaten hanedan, büyümeden duramıyor!

Zaten vatandaş dediğin kim ki? Ne işi olur kültürdü, spordu, sanattı, hobiydi, eğlenceydi...

Nitekim dünyaya, devletine hizmet edip ölüp gitmek için geldi. Kuru ekmeğini yesin, gereksizce şikayet edip insanın tadını tuzunu kaçırmasın şimdi...


Merkez Bankası sıvama toplantısı yaptı!


Merkez Bankası geçen hafta imza attığı faizleri sabit bırakma kararının pişmanlığı ile mecburi bir basın toplantısı yaptı. Durumu sıvamaya çalıştı. Toplantının adı Enflasyon Raporu Toplantısı’ydı... Zira kimse enflasyonu falan takmadı... Esas konu faiz artırımı ve dolar kurunun ne olacağıydı...

★★★

Çıkıp da kimse; “Geçen hafta faiz artırım kararında geç likidite penceresi denilen faizi artırıp vitrindeki faizi sabit bırakınca dolar 60 kuruş yükseldi...

Sizin bu kararınız 430 milyar dolar dış borcu olan Türkiye’de 258 milyar lira zarara denk geldi neticede...

Hem dolar hem de faizler birlikte yukarı gitmeye devam etti... Siz neden yediniz bu haltı? Gündeminizde istifa etmek var mı?” diye sormadı.

★★★

Nitekim Merkez Bankası Başkanı üstüne bastıra bastıra bir dahaki toplantıda yani 19 Kasım da faizleri artıracağını söyledi...

Tabii ki “faizler artacak” kelimelerini seçmedi. “İmkânlar kullanılacak” dedi… Seçseydi saray tarafından kovulan önceki başkan gibi olacaktı akıbeti...

★★★

Merkez Bankası Başkanı’nı Bakanlar Kurulu seçer, Cumhurbaşkanı atar. Bakanları Cumhurbaşkanı atadığına göre kimi seçerler sizce?

Toplantıda yabancı bir gazeteci çıktı; “Bağımsız mısınız yoksa saraya mı bağlısınız?” diye sordu. Başkan eveledi geveledi “araç bağımsızlığımız var” diyebildi. O bile doğru değildi!

★★★

Şimdi Saray’ı ikna etmek için önlerinde 20 gün gibi bir süre var. Muhtemelen bu saatten sonra saray da faiz artırımına karşı çıkamaz... Yoksa ellerinde ne yönetilecek bir ekonomi ne de kontrol edebilecek bir Türk Lirası kalır...

★★★

Peki, faizleri ne kadar artırırsa artırsın önceki tarihte yakaladığı fırsat bir daha ele geçer mi? Dolar 7.70 in altına iner mi? Kim ödeyecek geç kalmanın bedelini? Fransa mı?

Bakın o gün artırsa Türkiye sonunda düzgün politika uygulamaya başladı diye ciddi manada yabancı yatırımcı girişi yaşanacaktı. Dolar kuru çok daha aşağıya inecekti. Yaşanmadan bitti!

★★★

Zira bankaların iyi müşterilerine verdikleri mevduat faizi yüzde 13’ün üzerine çıktı... Bu durumda politika faizi denilen vitrin süsünü 10.25’te tutmanın ne manası kaldı?

Politika faizini o gün 200 baz puan artırsa yüzde 12.25 ile devam edilirdi yola... Hem dolar fırlamazdı hem de faizler yerinde kalırdı.

Bugün geç likidite penceresi denilen faizler aylık yüzde 14.75’ten dönüyor. Diğer yandan kurlar durdurulamıyor.

★★★

Başkan’ın kendini savunmak için devamlı tekrar ettiği kelime “olağanüstü günler yaşıyoruz” oldu... Bu 9 aydır belli değil miydi? Yeni mi çıktı olağanın dışına? Şimdi mi geldi aklı başına?

Onun yerine “Kararları ben almıyorum, saraydan gelen emirleri uyguluyorum. Sonuçta ben ekonomistim deyip duruyor. Bir şey biliyor sanıyordum” deyip gerçekleri dile getirseydi bari... Yer mi?