Bir lider, bir başbakan ya da bir Cumhurbaşkanı, 5 yıl- 10 yıl- 20 yıl ülkeyi yönettikten sonra bir gün “gerekirse acı reçete uygularız” dediğinde o liderin, o başbakanın, o cumhurbaşkanının koltukta durabilmesi zorlaşıyor.

Çok örnek gördük.

1946’da!

1958’de!

Acı reçetelik olduk.

1972’de!

1980’de!

1994’te!

2001’de!

Bu “acı reçeteli yıllarda” hangi lider, ülke ekonomisini çöküşe sürüklediyse o lider halk tarağından sandığa gömüldü, partisi tabela partisi oldu.

Ve bugün!

Cumhurbaşkanı  “acı reçete ilaçlarını içme” noktasına geldiğimizi anlatıyor.

Yalan.

İftira.

Dış güçler ve iç hainler bizi “acı reçetelik” gösteriyor lafları yenildi, yutuldu, unutuldu.

Gerçek kabul edildi.

★★★

Hep böyle oluyor.

Devletin bankaları, şirketleri, iktidar belediyeleri partili yandaşlara “verimsiz, karşılığı olmayan; kara delik ihaleler ve döviz üzerinden yolcu ve geçiş garantili yatırımlar” yoluyla soyduruluyor.

Makam saltanatı.

İsrafın şahlanması.

Yolsuzluğun büyümesi.

Merkez Bankası bağımsızlığını yok edip “döviz ve faiz fiyatlarını aynı anda kontrol edeceğini sanarak” sonunda “yüksek dış borç yükü altında bir defada yüksek devalüasyon yapma” noktasına geliniyor.

Durgunluk başlıyor.

Büyüme sıfıra iniyor.

İşsizlik artıyor.

Gelir adaleti bozuluyor.

İktidarlar, hakimleri ve savcıları giyotin haline getirip “gerçeği söyleyen ve hakikati anlatan üç-beş yürekli insanın” üzerine çullanıyorlar. Hukuk, hukuk olmaktan çıkıyor. Toplum sindirilip korkutuluyor. Sonunda ekonomik kriz damgasını halkın hayatının her boyutuna vurmaya başlıyor.

Gelsin acı ilaç!

Geldi!

★★★

Acı ilaç:

Halka içirilir.

Kemerler sıkılır.

Vergiler artırılır.

Zamlar yapılır.

Bir defada yüksek faiz verilir, dış paranın (sıcak paranın) ülkeye gelmesi yani ülkenin soydurulması yoluna gidilir, yükselen dövizin beli böyle kırılır.

İşçi emeği ucuzlar.

Bütün işçiler Suriyelilerin razı olduğu ücrete çalışmaya mecbur edilir. Çok çalışan, az tüketen, ucuz emek sayesinde ancak ihracatını artırabilen ülke olunur.

Bu duruma getirildik.

Küfelik.

Yani IMF’lik olduk.

IMF’yi de çağırsalardı, o da Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “acı reçeteyi” önerecek, faizleri yükseltecek, sıcak para gelişinin kapısını aralayacak, önce benzin ve ekmekten başlayıp her mala zamları yaptıracak, vergileri artıracaktı.

Acı reçete!

IMF söylemidir.

Cumhurbaşkanı bu söylemi benimsediğine göre acı reçete Saray’dan başlasın. Hangi masraf kalemlerini ne kadar kısacaklar açıklansın!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)




Savarona!

Halka şimdi “acı reçete” çağrısı yapanlar bugüne kadar bol harcamayı “devletin itibarı” saydılar.  Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, görev süresi bittiği halde 8 ay Tarabya’daki Huber Köşkü’nde kaldı. Boğaz manzaralı kendi villası bitince oraya taşındı. Yeni Cumhurbaşkanı da, Çankaya Köşkü’nü küçük bulup 1100 odalı Külliye yaptırdı ve özel sektöre satılmış Savanora yatını, yüksek fiyata yeniden devlete geri aldırdı. Ve “yatta deniz üstü konuk ağırlama” modeli başlattı. Cumhurbaşkanı nereye gidecekse; Savarona yatı önceden o kente ya da dış ülkeye gönderilecek ve Cumhurbaşkanı uçağıyla gittiği dış ülkedeki limanda Savarona onu bekliyor olacaktı. Yabancı konukları yatta ağırlayıp yemek verilecek ve böylece Türkiye dost çoğaltacaktı. Model buydu ama Türkiye yalnız ve yüksek ekonomik krize batmış bir ülke haline geldi. Unutma!