Kapı kapı, ülke ülke, firma firma “grip aşısı” arayan, bulamayan ülke olduk.

Doğruyu yazmalı.

Biz olmadık.

Büyüklenenler.

Geçmişi karalayanlar.

Onlar yaptı.

Aşı karneye bağlandı.

Okurum Nedim Arın bana dün şu e-mektubu gönderdi: “Kalp damarımda stent var, sürekli tansiyon ilacı alıyorum. Ve her yıl grip aşısı oluyordum. Bu yıl tekrar aşı olmak istedim, e-nabız cevap verdi: ‘İnfluenza aşısı için öncelikli yüksek risk grubunda değilsiniz. Durumunuz ilerde yeniden değerlendirilecektir.

Anlayın.

Karneniz var.

Sıraya girin.

Aşınızı bekleyin.

Milyonlar aşı bekliyor.

Ellerinde karne...

★★★

Tepeden bakıcılar.

Baskıcılar.

Makam seviciler.

Adaleti öldürenler.

Kibir küpleri.

Cumhuriyeti dönüştürdüler, ekonomiyi sağ-salim yönetemediler, sağlık sistemini de çok pahalı kara delik olmuş hastane yapmak ve bakanlığı tarikat müritleriyle doldurma üzerine bina ettiler. Türkiye’yi “ilaçta ve aşıda dışa bağımlı” olmaktan kurtarmak bir yana daha da muhtaç hale getirdiler. 1942 yılında İkinci Dünya Savaşı yıllarında “ekmek karneye bağlanmıştı” ve bu durumu sayısız defa, yerli yersiz, zamanlı zamansız, bıkmadan, yılmadan, durmadan dile getirdiler. Ekmek karnesi üzerinden Cumhuriyeti kuranları düşmanlaştırma ürettiler.

Bugün iktidarlar.

Ekmek askıda.

Aşı karneyle...

Buğday da ithal.

İlaç ve aşı da.

★★★

1942 yılında “ekmek karneye” bağlanmıştı ama halkın gelecek beklentisi, umudu çok yüksekti.

O yıllarda şair:

“Topraktan, ateşten

Ve denizden

doğanların

en mükemmeli

doğacak bizden...

Ve insanlar ellerini

korkmadan

düşünmeden

birbirlerinin ellerine

bırakarak

yıldızlara bakarak:

“Yaşamak

ne güzel şey!”

diyecekler;

bir insan gözü gibi

derin

bir salkım üzüm gibi

serin

bir ferah

bir rahat

bir işitilmemiş şarkı

söyleyecekler...

Hiçbir ağaç

böyle harikulade

bir yemiş

vermemiş olacaktır.

Ve en vadedici

bir yaz gecesi bile

böyle sesler

böyle inanılmaz

renklerle

sabaha ermemiş

olacaktır.

Topraktan, ateşten

ve denizden

doğanların

en mükemmeli

doğacak bizden...”

★★★

İkinci Dünya Savaşı’nın “ekmeğin karneye bağlandığı” o yokluk yıllarında bile şairler geleceğe “Kimse kimsenin umudunu çalmayacak, ne kimse aç kalmayacak, korkmayacak kimse kimseden, emretmeyecek kimse kimseye....” cümlelerini umutla yazıyorlardı.

Tepeden bakıcılar.

Baskıcılar.

Makam seviciler.

Adaleti öldürenler.

Kibir küpleri.

Aşı karneye bağlandı.

Şimdi ne diyeceksiniz!

TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç



Antalya’da arsa!


Antalya Limanı işletmesi Katarlılara satılınca bir okur bilgi gönderdi ve “eskiden devletin olan sonra parti yandaşı özel bir kişinin eline geçen kupon arsa için imar verilmesini” bugünkü TARİHLE RÖPORTAJ köşesinde yazılmasını rica etti. Antalyalı okur unutulmasın istiyor: Antalya’nın Kaş ilçesinde Çukurbağ Yarımadası’nda orman yangını çıkmıştı. Yanan bölge “doğal sit alanı” ilan edilmişti. Yani buraya değil otel ya da villa yapmak çivi bile çakılamazdı. 119 bin metrekarelik bu arazi 2007 yılında aralarında Cihan Kamer’in de yer aldığı iktidara yakın iş insanları tarafından satın alınmış, daha sonra “imara açılması” çalışmaları başlamıştı. 2011 yılında eski Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın oğlu Selim Doğan’ın üzerine kaydedilen ve piyasa değeri 30 milyon Euro olarak ifade edilen arazi, 5 şubat 2016’da Tayyip Erdoğan’ın eski iş ortağı Ergun Bodur’un şirketi Kösdağ Ambalaj’a devredildi. Daha önce “tapuya tarla olarak” kaydedilen bu arazi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca askıya çıkarılan planda “Ekolojik Turizm” vasfı verilerek yapılaşmaya açılmıştı. Unutma.