İstanbul’da 100 AVM.

İzmir’de 19 AVM.

Antalya’da 16 AVM.

Bursa’da 10.

Sakarya’da 5.

Ankara’da 35.

Tüm şehirlerimizde toplam 453 AVM var fakat TBMM (Meclis) sadece 1 tane. Corona mikrobundan arınmak için toplanma ve dağılma merkezlerinden en tehlikelisi olan AVM’lerin açılması için karar alındı.

Meclis ise kapalı.

Meclis’e bir günde girip çıkanların sayısı sadece İstanbul’da 1 AVM’de toplanıp dağılanların sayısından daha az.

Bu ne yaman çelişkidir?

AVM’leri açıyor.

Meclis’i açmıyor.

★★★

Başkent Ankara’nın havasına 4 aydan beri yoğun bir “darbe seviciler hazırlık yapıyorlar... “Buharı karıştırıldı. İktidar partisi sözcüleri, yandaş yazarlar her eleştiri cümlesinden, her muhalefet kelimesinden “zihninin arkasında darbe var...” sonucunu çıkartıyorlar. Bu da yetmiyor, iktidar partisi üyesi biri, bir sabah kavanoz dolu mermi fotoğrafı ile ertesi gün yine iktidar partisi üyesi başka biri, “Bir mangayı donatacak silahım var...” söylemiyle sanki “darbe yola çıkmış, geliyormuş” havası yayıyorlar.

Hem iktidarsınız.

Hem mazlum.

Hem tüm güç elinizde.

Hem darbeci pusuda.

Geliyorsa darbe toplasanıza Büyük Millet Meclisi’ni ve bütün seçilmiş milletvekillerine “darbecilerin iştahlarını kursaklarında koymak için haydi demokrasi görevine...” desenize.

Ordu iktidarın elinde.

MİT iktidarın elinde.

Polis iktidarın elinde.

İç istihbarat.

Dış istihbarat.

Jandarma.

Valiler, kaymakamlar.

Muhtarlar.

Üniversiteler, basın.

Hepsi iktidarın elinde.

Biz NATO üyesiyiz ve AB’nin “seçimle gelen-seçimle gitmeli” demokratik kriterlerini benimsemiş ülkeyiz. Geçmişimizde yapılan darbelerin ve 28 Şubat türü ittirmelerin ülkeye faydası olamadığını görmüş, yaşamış insanlarız.

★★★

Neyi bekliyorsunuz?

Pusudalar dediğiniz darbecileri bulup çıkartsanıza milletin önüne.... Getirsenize güçlü kanıtlarınızı, belgelerinizi Büyük Millet Meclisi’ne...

Tartışsın milletvekilleri!

Halk da bilsin darbecileri!

Muhalefet partisi sözcülerinin cümlelerinden kelime cımbızlayarak, “ülkenin havasına darbe geliyor, vatan tehlikede, ezanlarımız susacak korkusu sokarak” nereye varmak istiyorsunuz?

Samimiyetinizi görelim.

★★★

Ordunun generallerine, subaylarına, ülkenin önde gelen yazarlarına “Fetullahçı kumpaslar” kurulup Ergenekon, Balyoz, Zir Vadisi isimli davalar açıldı. Darbe yapacaklar, seçilmişi indirecekler, kendi savaş uçağımızla kendi uçağımızı düşürecekler dendi, insanlar Silivri zindanına konuldu. İki defa ağırlaştırmış ömür boyu hapis cezaları kesildi. 5 yıl hapis yattılar, içlerinde ordunun genelkurmay başkanı bile vardı. Siz iktidardaydınız ve başlangıçta kumpasçılara inandınız, o alçak Fetulahçı savcının altına zırhlı Mercedes bile verdiniz.

Hepsi yalan çıktı.

İftira ve çürütme.

Siz bu kumpası kuranlar hakkında bugüne kadar hiçbir dava açmadınız. Niçin açmadınız? Niçin bu FETÖ’cü darbecilerin kökünü kazımadınız?

Darbeci var diyor.

AVM açıyor.

Meclis’i açmıyor.

Samimiyetinizi görelim.


Deli gömleği yırtıldı!


Bir fikir dünyayı değiştirebilir. Bir buluş bir ülkeyi kalkındırabilir. Bir dış ya da iç tehlike ülkeyi birleştirebilir.

Birleşecektik.

Niçin olmadı?

Bir tehlike gelmiş, bütün dünyayla birlikte ülkemizi de canevinden vurmaya başlamıştı. Virüsün bulaşmasıyla hastalanan insanlar ciğerleri sökülerek nefessiz kalıp hastane yoğun bakımlarında pencerelerini hayata kapatıyorlardı. Günde 100- 150 ölüm hastane morglarından öbür dünyaya taburcu ediliyordu. Virüs bulaşır korkusundan cenaze törenlerine arkadaşları, dosları ve hatta yakın akrabaları bile katılamıyordu.

Aşısı yok.

İlacı yok.

Böylesine can pazarında “dayanışma” duygusunun yükselmesi gerekir, “siz ve biz”  bölücülüğü bir süre için de olsa kaldırılıp “şeytanlaştırıcı” siyaset dilinin dolaba kilitlenmesi beklenirdi.

Neden kilitlenmedi?

★★★

“Gayri Milliler... Vatan ihaneti yapanlar... Camiyi ahır yapanlar... Ezanı susturanlar... Dış güçlerin  adamları... Darbe seviciler...” diye 20 yıl aynı ezberi tekrarlamak topluma bir deli gömleği giydirmekti.

Virüs ise fırsat sundu.

Dayanışma yolu açılır.

Deli gömleği atılabilrdi.

Türkiye can pazarında virüsün belini kırmaya uğraşırken “dayanışma enerjisinin yükselmesi” son tahlilde yine iktidara, Cumhurbaşkanı’na, iktidar partisine yarayacaktı.

Niçin istemedi?

Siyasal İletişim Danışmanı İbrahim Uslu, BBC Türkçe Servisi’inden Ayşe Sayın ile yaptığı söyleşide “niçin ulusal dayanışma sağlanamadığını” şöyle açıkladı: “Böyle bir kriz varsa herkes gelsin benim etrafımda kenetlensin hiç kimse sorun çıkarmasın, hiç kimse de benim istemediğim bir şey yapmasın. Benim koordinasyonumda ve benden gelecek direktiflere göre süreci yönetelim” anlayışı var. AK Parti, bu anlamda iş birliğine ve grup çalışmasına çok uygun bir kurum kültürüne sahip değil”

★★★

Evet kültüründe yok.

Siyasi enerjisini 20 yıldır topluma giydirdiği “deli gömleğinin” çok sağlam bildiği dikişlerinden aldı.

Ölüm virüsü geldi.

Toplum dayanışmayı seçti.

Gömleğin dikişleri attı.

Deli gömleği parçalandı.

Muhalefet belediyelerine “devlet içinde devlet olmaz” diye uyduruk bir bahane ile dayanışma eli uzatmayan iktidar, can ve mal derdine düşmüşlerin yardımına koşan, insana dokunan yeni bir yerel yönetim rüzgarını ateşlemiş oldu.

Deli gömleği!

Elinde kaldı.

Anketlere göre iktidar partisinin oyu yüzde 35’e düştü.

★★★

İletişim Danışmanı İbrahim Uslu, bugün gelinen nokta için şunları söylüyor: “AK Parti, bu sert dilini (yani topluma giydirdiği deli gömleğini) bir şekilde açıklamak ihtiyacı hissediyor. O zaman da başvurduğu yöntem “bir komplo teorisi” oluyor. Türkiye’de şu anda hiç kimsenin böyle bir komplo (darbe istemek- darbe teşvik etmek) kurduğuna dair emare görmüyorum, ama AK Parti’nin sert tutumunu açıklaması lazım, o zaman da o irrasyonel (akıl dışı) tutumu açıklamak için bir irrasyonel gerekçeye savruluyor.”

Akıl dışılık.

Akıl dışılığı besliyor.

Deli gömleği!

Paramparça.