Dursun Atılgan, bana “Dil Kurultayı” ile ilgili bir yazı gönderdi. O yazının içine Mustafa Kemal Atatürk’ün önerisini koymuş: “Millî hisle dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” 

Tesadüf.

Bir yazı daha.

Aynı gün geldi.

Üniversite yıllarından arkadaşım Yaşar Yılmaz, Hakkari’ye Zap Suyu üzerine “Gençlik Köprüsü” yapmak için gidenlerin içindeydik. O yıllarda İstanbul’a ilk Boğaziçi Köprüsü yapılıyordu ve Zap Suyu üzerinde köprü olmadığı için acile yetişmesi gereken hastalar hastaneye, doğum sancısı gelen kadınlar da doğumevine ulaşamıyor, ölüyorlardı. O yılların en başarılı röportaj yazarı Fikret Otyam da  “Anadolu insanının köprü bulamayan çaresizliğini” yazıyordu.

Etkilenmiştik.

★★★

İşte o yıl (1968) Milliyet Gazetesi Baş yazarı Abdi İpekçi ve Mimarlar Odası Başkanı Demirtaş Ceyhun kampanya başlattı. Vatandaş para, şirketler malzeme yardımı yaptı. Çeşitli üniversite ve fakültelerden yaklaşık 40 üniversiteli, Mimar Sinan Üniversitesi profesörlerinden Tayyar Tayar’ın gözetiminde “Zap Suyu’na İstanbul Boğaz Köprüsü’nün benzeri asma köprü” yapmaya gittik. Gençler köprünün inşaat işçiliğini üstlendiler. Deniz Gezmiş, köprü yapımına gelmedi. Haksız ve adaletsizce idam edildiği için halk köprünün adını “Deniz Gezmiş Gençlik Köprüsü” koydu. Yaşar Yılmaz, İstanbul’dan Tatvan’a trene doluşup gittiğimiz, Tatvan’dan Van Gölü’nü vapurla geçip, Van’dan da Hakkari’ye yolda bozulup motorları su kaynatan otobüslerle ulaştığımız 40 üniversiteliden biriydi.

Yüksek Mühendis oldu.

Anadolu ile bağını hiç koparmadı. “Anadolu’nun Gözyaşları” başlığıyla 1830-1922 yılları arasında çalınarak- çırpılarak Türkiye’den kaçırılan tarihi eserleri yazdı. Yaşar, Türkçenin de “yabancı kelimeler boyunduruğundan kurtarılmasının” yılmaz savunucularından biri kesildi.

Bence haklıydı.

★★★

Söz gelimi:

Metro.

Niçin adı metro?

Türkçesi var:

Yeraltı yolu.

Söz gelimi:

Füniküler.

Niye füniküler?

Taksim- Set üstü- Kabataş arasındaki eğimli arazide raylı, kasnaklı, iki vagonun karşılıklı ağırlığının itme ve çekme gücüyle gidip gelmenin Türkçe adı olmalı.

Vargel.

Altın bir Türkçe.

Şiir gibi.

Söylemesi de kolay.

Fakat “vargel” değil.

Yaşar Yılmaz, İstanbul’un bundan önceki Büyükşehir Belediye Başkanları’na; “Füniküler adını “vargel” yapın Türkçeyi yabancı boyunduruk altında ezdirmeyin, kültür emperyalizmine alet olmayın” diyen mektuplar yazdı.

★★★

Yaşar Yılmaz, “Türk Dil Kurultayı”nın konuşulduğu günlerde bana aşağıda gördüğünüz fotoğrafı gönderdi. Göztepe’de Sahil Yolu üzerindeki İSBAK tabelası. İstanbul’un her yerinde bu tabela var.

Butona basın” yazıyor.

Düğme varken.

Niçin “buton”

Düğmeye bas Belediye!

Ezdirme dilimizi!