Saldırganlar gitmiş.

Geride enkaz vardı.

“Çağdaş uygarlığı yakalayan” medeniyetçi model bulmak gerekliydi ki, bu enkaz kalkabilsin. Medeniyet tekti ve insanlığın ortak bilgi birikimiydi. Bu açıdan insanlığın ortak malıydı. Birikimde geride kaldığımız için düşmanı kovduğumuzda enkazla yüz yüze kalmıştık.

Yıl 1920’ydi.

100 yıl önce.

Yunan Ordusu’nun Ankara’nın 6 saatlik uzaklığına kadar gelmesini medeniyetin temsilcileri desteklemiş, silah ve para vermişlerdi. Şimdi enkazdan kurtulmak için onların medeniyetini örnek almaktan başka bir yol mu vardı?

Cesaret ister.

Yürek.

Geniş ufuk.

Cesaret ile geniş ufuk birleşti: Savaştığın düşmanın (İngiltere-Fransa) medeniyeti, “ulaşılması ve geçilmesi gereken” hedef alındı.

★★★

Köy toplumuyduk.

Yüzde 80 köylüydü.

40 bin köy vardı.

35 bini okulsuz.

Halk fakirdi.

Ülke haraptı.

Kurucu değerler olmalıydı. Öylesine “kurucu değerlere” sahip; “kibri olmayan, şatafatı olmayan, kaytarması olmayan, yiyiciliği olmayan” yetenekli yöneticiler bulunmalıydı ki, enkaz “az zamanda çok işler yapılarak” kaldırılıp atılsın ve dünya medeniyetine aday olunsun.

İç barış.

Dış barış.

Yurtta barış.

Cihanda barış.

Barış, kurucu değerlerin üzerinde yükseldiği dayanak olarak alındı ve “medeniyete vidalanmak” için bilgi toplumu olmaya karar kılındı. Bilgi toplumu olmak için de dini inancı kuvvetli olan ve dini inancı olmayan yan yana, biri öbürüne üstünlük taslamadan birlikte çalışmak yani laiklik, kurucu değerler içinde baş sıraya konuldu. Öyle ki, bugün dinsiz diye söyledikleri 100 yıl öncesinin yöneticilerinden İsmet İnönü, özel yaşamında cebinde küçük bir Kur’an taşıyan, dinine bağlı bir Müslüman’dı. Çocuklarına Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir görevliden özel din dersleri aldırtmıştı. Atatürk öldükten sonra da İsmet İnönü “dinin politikadan dışlanması olarak tanımlanan Laik Cumhuriyet ilkesine” milim sapmadan sadık kaldı.

★★★

100 yıl öncesinin yönetenleri “kurucu değerlere” sıkı sıkıya sadık kaldıkları için tarihi şartlanmanın tuzağına düşmeden toplumun yapısında büyük ve köklü bir değişimi, çok kısa zamanda, gerçekleştirdiler.

Akıl ve bilim öne geçti.

Hedef aydınlanma çağını yakalamaktı. Meclis aydınlanma çağını (medeniyeti) yakalamak için kuruldu. Duvarına bunun için “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye yazıldı.

Bence günün anlamı bu!

Herkese kutlu olsun.