Prof. Dr. Esergül Avcı, titiz bir bilimsel süzgecin eleğinden geçirerek;  “tarikatlar- şeyhler- cemaatler- medreseler” üzerine araştırma yapmış. Anneler, babalar aydınlansın, üniversiteler harekete geçsin diye araştırmasının sonuçlarını açıklıyor:

Sapık olan.

Olmayan.

Peygamberim diyen.

Demeyen.

Mehdi’yim diyen.

Demeyen.

Tüm şeyhler.

Tüm tarikatlar.

Tüm cemaatler.

Tüm medreseler.

70 yıl öncesinin  “komünizmle mücadele” ve “soğuk savaş” artığı yapılardır. Fikir babası, proje üreticisi, destekleyicisi ABD’dir. Komünizmin Türkiye’deki etkisini durdurmak için dini, tarikatları, cemaatleri, şeyhleri araç olarak kullanmak için bu projeyi geliştirdi. Türkiye’deki sağcı ve şimdi İslamcı iktidar ve hatta Atatürk adını kullanarak askeri darbe yapanlar, tarikatları, cemaatleri desteklediler.

Korudular.

Devletten beslediler.

Önceleri kurban derisi, bağış, fitre, zekat, haç ve umre organizasyonları ile palazlandılar ve sonra da iktidar partilerinin içinde devlette yuvalanarak; kanunsuz para toplama, yurt, okul, dershane, üniversite, banka, holding kurma, TV kanalı, radyo istasyonu açma, gazete yayınlama, Suriye Cihadı’na açıktan elaman toplayacak kadar etkili oldular.

Tarikatlar iktidarı ele geçirdi.

Din tamamen siyaset oldu.

★★★

Esergül Avcı, Türkiye’de toplam 30 tarikat bulunduğunu, bunların 400 kolu olduğunu, sadece İstanbul’da 440 tekke ve tüm Türkiye’de tarikatlara bağlı 800 medrese ile toplumun yoksul kesiminin çocuklarını “laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak” üzerine eğittiklerini söylüyor. Yoksul anne ve babalar, sofradan bir boğaz eksik olsun diye çocuklarını tarikatlara, tekkelere, medreselere bilerek, isteyerek gönderiyorlar. Kız, erkek fark etmiyor çocuk tarikatın buyruğunda onun istediği biçimde “itaat et rahat et” eğitimi alarak büyüyor, devlet kadrolarına yerleştiriliyor.

1 milyon çocuk.

Tarikatların elindeymiş.

Ne olacak?

Çözüm ne?

Şimdi dillerde “tarikatlar, medreseler, şeyhler, cemaatler denetlensin...” diye saf bir nağme dolaşıyor. Tarikat, şeyh, medrese, iktidar eliyle devleti, adaleti, meclisi ele geçirmiş. Kimle kimi denetleyeceksin? Üniversiteler bir çözüm modeli bulabilir, bulmalı. Üniversiteler, tarikatların, cemaatlerin, sapık olsun olmasın tüm şeyhlerin, medreselerin elindeki çocukları ne yapar da kurtarabilir? Fakir, çaresiz, güvensiz anne ve babalar, nasıl uyanır da “çocuklarını şeyh yerine bir profesörün, doçentin, akademisyenin eğitmesini”  isteyebilir. En hakiki yol gösterici bilimdir. Bilim üniversitede yapılır.

★★★

Üniversiteler ışık olsa.

Cemaatler.

Tarikatlar.

Şeyhler.

Seydalar.

Hoca efendiler.

Cüppeliler.

Cüppesizler.

Püsküllüler.

Sönüp giderler.

Üniversiteler, bu karanlığı yıkıp parçalayacak ışık olmayı hangi modelle başaracaklar? Geçen hafta TUİK açıkladı: Türkiye’de 12 milyon yoksul insan var. Muhalefet partileri ile üniversiteler birlikte topluma özellikle fakir, çaresiz, güvensiz ailelere, “çocuklarını tarikat medreselerinden kurtaracak” bir model sunabilir.

★★★

Geçen hafta gazetelerde şöyle bir haber de vardı: Bir devlet üniversitesi olan Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi’ne Prof. Dr. Şükrü Beydemir, rektör olarak atandı. Rektörün ilk işi bir ihale şartnamesi hazırlamak ve “lüks sınırlarında yani pahalı segment (Mercedes E Serisi- Auidi A5- BMW 5 Serisi) makam aracı kiralamak” oldu. İhaleye tek firma girdi. 8 vitesli, 4 çeker, koltuk ısıtmalı, 230 beygir gücünde ve 1950 cc lüks otomobil 81 bin 640 TL ödenerek 6 aylığına kiralandı.

Lüks segment sevici!

Bu da bir tür tarikat.

Üniversiteler “bir model bulabilir” derken; lüks makam aracı sevicileri değil bilimi ışık yapanlardan imdat bekliyorum.