80’lerin başında yayınlanan ‘‘Uzay 1999’’ diye bir bilim kurgu dizisi vardı. Giydikleri parlak renkli elbiseleri, yanıp sönen ışıkları, bayıltmaya ayarlanabilen silahı, kendinden açılır kapanır kapıları hatırlıyorum, çok hoşuma giderdi.

Dizideki en sevdiğim karakter ‘Maya’ adında başka gezegenden gelmiş bir uzaylıydı. Nokta nokta kaşları vardı ve gözünde canlandırıp istediği her şeyin şekline girebiliyordu. Maya gibi olmayı hayal ederdim hep, istediğim canlının şekline girebilmeyi... Aynanın karşısına geçip gözbebeğime bakardım, başka bir kılığa girmeyi becerebilecek miyim diye…

O zamanlar 2000 yılı o kadar uzaktaydı ki insanlar ‘‘Acaba gerçekten uzayda seyahat edebilecek miyiz?’’ diye düşünürdü. 2000 yılında kaç yaşında olacağımızı hesaplardık.

1999 yılını hatırlıyorum hiç de öyle hayal ettiğimiz gibi değildi. 2000 coşkuyla kutlandı. Tek hatırladığım çocuklarının doğum yılı 2000 olsun diye hamile kalmaya çalışan arkadaşlarım.

Yıllar nasıl geçti anlamadan 2020 oldu. Teknoloji hayallerimizin ötesinde gelişti ama uzaya seyahat henüz hayatımızın bir parçası değil.

Gelişen teknolojiyle dünya da değişti, insanlar da yaşam da…

Türkiye’mize baktığımızda teknoloji son hızla ithal edilmekte ve insanlarımız bu yeni teknolojilere anında adapte olabilmekte. Ancak toplumsal yapıya baktığımızda hâlâ orta çağdaki gibi cennet vaadiyle kandırılabilen bir grubun varlığı ve bu grubun büyüklüğü de acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Bunun sebebi bilgi eksikliği olamaz çünkü artık kimse bir şeyler öğrenmek için günlerini kütüphanede geçirip saatlerce uğraşmak zorunda değil. Bugün herhangi bir konuda bilgiye ulaşmak mutfağa gidip su almak kadar kolay.

Bilgiye kolay ulaşıyorsun ulaşmasına da onu anlayacak yorumlayacak bir eğitim ve kapasite olması da şart tabii. İşte bizde eksik olan bu demek istiyorum ama aradan öyleleri çıkıyor ki insan gülsün mü ağlasın mı bilemiyor.

Mesela biri çıktı Hz. Nuh’un büyük tufan sırasında cep telefonu kullandığını, gemisini yaparken nükleer enerjiden yararlandığını iddia etti. Bunu iddia eden kişi okuması yazması olmayan, sokaktan geçen biri de değil, ülkemizde yaşayan bir öğretim görevlisi!

İşte gerçek bilim kurgu ben buna derim!

Hadi o bir başına, zavallı bir meczup, zor günler geçiriyor diyelim; ona inananlar var… Bilir kişi diye televizyon programına çıkaranlar var… Ülkemizde hâlâ dünyanın düz olduğunu savunanlar var! Kadınlarla el sıkışmanın haram olup olmadığına kafa yoranlar var!

Adamlara ‘‘Millet uzaya gidiyor!’’ diyorsun, ‘‘Kıbleyi nasıl buluyorlar?’’ diyor.

Bunları görünce de insanın hangi çağda yaşadığı önemini yitiriyor doğal olarak.

Dünyada, gelişen teknoloji ve yeni akımlarla birlikte cinsiyetin veya cinsel tercihlerin artık önemini yitirmeye başladığı bir dönemde bizde kadını hâlâ toplumdan ayrıştırmaya, eve hapsetmeye çalışan, kadın denince akıllarına seksten başka hiçbir şey gelmeyen büyük bir insan topluluğu var.

Türkiye’de her gün onlarca kadın sırf boşanmak istedikleri için katlediliyor.

Bizi kıskandığı söylenen ülkeler uzayda kurulacak yaşam kurallarını belirlemeye çalışırken biz hâlâ kadın cinayetlerini azaltacak önlemler alabilmenin, katillerin hak ettikleri cezaları yasalaştırabilmenin peşindeyiz.

Yıl 2020, dünyada insanlar bütün sınırları yıkıp, bir ülkeye ait olmayı reddedip, bize bugüne kadar kabul ettirilen bütün kavramları, tabuları bir kenara bırakıp dünya vatandaşı olmaya çalışırken biz hâlâ ülkemizde kadına şiddete hayır sloganlarıyla kadınlarımızı korumaya çalışıyoruz.

Keşke gelecekten beklentimiz sadece ışıkların kendi kendine yanıp sönmesi, kapıların kendi kendine açılıp kapanması, bir düğmeye basarak karşıdakiyle konuşabilmekle sınırlı kalsaydı bütün hayal ettiklerimize ulaşmış olurduk.

Oysa bırakın uzay çağını, şu orta çağı bir atlatabilsek belki daha düzgün ve insanca yaşama şansımız olabilir.