Sanki aylar geçmiş gibi geliyor ama evlere tıkılalı şunun şurasında bir buçuk ay oldu. İnsan ne çabuk sıkılıp, ümitsizliğe kapılıyor.

Adeta bir bilim kurgu filminin kahramanları gibiyiz.

Aslında ülkemizde yaşananlar, genelde içinde doğa üstü olayların olduğu fantastik film senaryolarına daha yakın. Şimdi işin içine virüs, aşı, pandemi falan da girince tam bir fantastik-bilim kurgu senaryosu halini aldı.

Zaten biz; papaz eriğini imam eriğine dönüştürmek, organik hoşaf icat etmek, ezan okuyan saatin icadı, kötü söz söyletilen kavanoz, bir salavatta sen çek projesi gibi bilim dünyasını yerinden oynatan icatlarla hep bilimi önemseyen bir ülke olmuşuzdur. Şimdi de sirkeyle corona virüsünü öldürmeye çalışıyoruz!

Hani başkasının zor durumuna sevinen ‘‘Oh, yalnız değilim’’ duygusuyla rahatlayan kötü arkadaşlar gibi; ‘‘Neyse ki sadece biz değil tüm dünya aynı sorundan muzdarip, biz yine onlardan iyiyiz’’ diyerek kendimize züğürt tesellisinde bulunuyoruz.

Herkesin aklında aynı sorular ‘‘Ne zaman bitecek? Bitecek mi? Bittiğinde eski hayatımıza kaldığımız yerden devam edebilecek miyiz?’’

Bundan sonra her şeyin eskisi gibi olacağını hayal etmek, bence içinde bulunduğumuz fantastik-bilim kurgu modeline son derece uygun ama dış mihrakların buna izin vereceğini sanmıyorum.

***
Geçen hafta, iki saat öncesinden haber verilerek ilan edilen sokağa çıkma yasağının ardından yaşanan hengâmeden sonra, bu hafta çok sakin geçiyor.

Bu olay için birçok kişi halkı eleştirdi, onları cahillikle suçladı… Oysa dünyanın her neresinde olursa olsun halka beklemediği bir olayı sadece iki saat öncesinden bildirirsen, panik çıkar.

Uzman olmalarına gerek yok, sadece biraz toplum bilim, kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji bilen yöneticilerin böyle bir olayı öngörememesi imkansız!
Bizim yönetime dışarıdan bakıldığında ise; sanki bir cin fikirlinin aklına bir şey geliyor, yeni bir buluş bulmuş gibi yanındakilere söylüyor, bu fikrin önü, arkası, etkileri, yan etkileri tartışılıp incelenmeden, bilir kişilere danışılmadan direkt uygulamaya geçiliyor gibi görünüyor.

Etraf zaten fikri olup zikri olmayan, düşünme eylemini uzaya füze fırlatmak gibi karmaşık bulan, sadece söyleneni yaparak vicdanını rahat tutup, ‘‘Biz elimizden geleni yaptık’’ diyebilen insanlarla dolu.

‘‘Yanlışlık yaptık’’ deyip, ‘‘hatasız kul olmaz’’ söyleminden yola çıkarak, yaptığı hatadan sıyrılıp, hiçbir sorumluluk üstlenmeden, yapılan yanlışlığın hiçbir bedeli olmadan hayata devam edebilmek, bizim ülkemize ait bir gelenek olmalı.

Esas ilginç olan; bu yapılan hatanın sonuçlarına katlanacakların, hatayı yapanları sloganlarla alkışlaması. Alan razı, veren razı! Biz de öylesine yazıp çiziyoruz işte!

Peki bu hafta ne oldu?

Sadece, iş prosedürüne göre yapılınca insanlar panik olmadı, kargaşa çıkmadı. Demek bu iş düzgün de yapılabiliyormuş!

***
Yaşadığımız bunca sıkıntı yetmiyormuş gibi bir de başımıza yeni infaz yasası çıkardılar.

Önce “kadına yönelik şiddet suçları ve cinsel suçlar kapsam dışı” dediler.

Oysa bu yasanın TBMM komisyonundan geçmesi ile ortaya çıktı ki bu infaz yasasının içinde cinsel suçlar ve kadınlar için tehdit oluşturabilecek pek çok suça dair af anlamına gelebilecek maddeler var.

Uzman hukukçular Türkiye Cumhuriyeti yasalarında “kadına yönelik şiddet” biçiminde tanımlanmış bir suç olmadığını, bu yüzden bu yasanın kadın katilleri ve istismarcıları kayırarak kadın ve çocuk sağlığını hiç düşünemeden alınmış olduğunu ve bu yasayla; cinayet, kadına yönelik şiddet, kadına ve çocuğa tecavüz, hırsızlık, uyuşturucu imal etmek ve ticaretini yapmak gibi suçlardan hüküm giyen 90 bin mahkûmun salıverilmesinin önünün açıldığını söylüyorlar.

Hem maddi hem manevi olarak çaresiz kaldığımız böyle bir dönemde, Corona virüsü yetmedi, ondan daha kötülerini tekrar aramıza salacaklar!
İşi olanın bile işini kaybettiği, normal bir esnafın ‘Biz ne olacağız?’ diye düşündüğü hem maddi hem manevi olarak çaresiz kaldığımız böyle bir zamanda 90 bin işiz güçsüz suçluyu aramıza katacaklar.

Yani kısacası bizde corona bitse, dert bitmez!

Ülkemizde corono’dan daha tehlikeli, karşılığımızda tedbir bile alamadan, çaresiz kaldığımız o kadar çok mikrop var ki…

Üstelik, dışarıdakiler yetmiyormuş gibi yakalayıp, içeri tıktıklarını da salıyorlar.

Belli ki bir çare bulup, önlem alacaklarına; olayları akışına bırakıp, bu konulara da bağışıklık kazanmamızı bekliyorlar.

Biz bize yeteriz Türkiye!