Malumunuz üzere 8 Mart ‘‘Dünya Kadınlar Günü’’.

1800’lerin sonlarında kadınlar ABD'de dokuma fabrikalarında çok ağır koşullarda, uzun saatler çalışıyorlardı. Erkek işçilere nazaran çok düşük ücretler alan kadın işçilerin bu duruma ‘hayır’ demesiyle başlayan kadın hareketleri; Birleşmiş Milletler’in 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ı "Dünya Kadınlar Günü" olarak kabul etmesiyle dünya çapında kutlanan bir gün halini aldı.

Çoğu batı ülkesinde büyük mücadelelerden sonra kazanılan siyasal haklar, Türkiye’de o ülkelerin birçoğundan önce kadınlara verildi.

Ancak siyasal haklar konusunda Atatürk döneminden sonraki süreçte, kadınlarımızın durumunda hızlı bir gerileme yaşanmıştır.

Türkiye’de siyasal haklarını kazanmasının üzerinden uzun yıllar geçmiş̧ olmasına rağmen kadınlar, siyasette olması gereken etkinliği gösterememişlerdir. Ayrıca, ülkemizde hâlâ etkili bir kadın örgütlenmesi de yoktur.

Bugün okuma yazma bilmeyen nüfusun yüzde 80’ini kadınlar oluşturuyor, yani okuma yazma bilmeyen ortalama 1 milyon 872 bin kadın var.

Televizyonda yarışma programlarına katılan kadınlarımızdan bazıları rakamla sayı yazamayıp, dört yazabilmek için dört tane çubuk çiziyorlar.

Yıl 2020!

Yine de biz bugünü çeşitli çiçekler, böceklerle kutluyoruz. Birbirimize bol emojili, mesajlar atıp, sosyal medyamızda klişe sözler paylaşıyoruz.

Atılan mesajlarsa sadece bir kesimin etrafında dönüp dolaşıyor.

Yani kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz ve farkındalık yarattığımızı düşünüp seviniyoruz.

Her gün kadın cinayetlerine şahit olunan ve katillerinin hak ettikleri cezaları almadığı bir ülkede; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü çeşitli mesajlarla kutlamak ne kadar anlamlı!

Ayrıca kadınları ayrıştırarak onlara bir gün vermek de bana tuhaf geliyor. Kadın olmak ne kadar kutlamaya değerse; erkek olmak da o kadar kutlamaya değer.

Ezilen emekçi erkeklerin canı yok mu?