Zavallı Özge Sevinç 28 yaşında yaşadığı işkencelere vücudu dayanamayarak ölüp gitti.

İki çocuk annesi Ebru Tekin eski eşi tarafından sokak ortasında vurularak yaşamını yitirdi…

Şiar Kılıç
daha 9 yaşındaydı. Annesinin sevgili tarafından aylarca işkence, şiddet ve cinsel tacize maruz kalan zavallı çocuk öldürüldükten sonra yakıldı…

Bunlar son bir ayda işlenen onlarca kadın ve çocuk cinayetinin basına yansıyanlarından sadece üç tanesi.

Hikayelerinin tamamını dinlemeye yürek dayanmaz.

Etrafımız normal insan görünümlü cani sapıklarla dolu... Biz hâlâ, 3-5 erkek maddi açıdan mağdur olabilir diye, İstanbul Sözleşmesi’ni tartışıyoruz…

İstanbul Sözleşmesi, kadın erkek cinsiyet ayırt etmeksizin tüm şiddet mağdurlarını korumak üzere düzenlenmiş uluslararası bir belgedir. Sözleşme hakkında ileri sürülen cinsel yönelim tartışmaları 4. maddede geçen 'cinsel yönelim' ve 'toplumsal cinsiyet kimliği' ifadeleri sözleşmede bakın nasıl yer alıyor.

"Taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi, herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir."

Bu bölümden, üçüncü tür oluşturmaya, toplumda eşcinselliği yaymaya veya toplumu cinsiyetsizleştirmeye, LGBT eğilimlerini hukuk normu olarak belirlemeye yönelik hükümler çıktığını düşünmek ilginç doğrusu.

Ayrıca şiddete ve işkenceye maruz kalan bir insanı, özellikle de bu savunmasız bir kadın veya çocuksa, böyle bir durumdan kurtarmak, insanca yaşayabilmesi için destek sağlamak hem İslami ahlâka hem de Türk örf ve adetlerine uygundur.

Bunu, aile düzenini bozmak olarak algılamak nasıl bir mantıktır anlaması zor! Aile birliği denilen şey sevgi ve saygıdan uzak, şiddet ve zulümden oluşuyorsa düzeltilmesi gereken şey sözleşme değil, toplumun kafasındaki aile algısıdır.

Bu algıyı düzeltmek için de önce okullardan, eğitimden başlanmalıdır. Cinsellik tabu olarak gösterilip, namus kavramı salt kadın-erkek ilişkisiyle sınırlandırıldıkça, bu toplumda kadın, birey olarak saygı görmedikçe aile yapısı da her daim bozuk olacaktır.

Namus denilen şeyin; başkasının hakkını yememek, yalan söylememek, çalmamak, başkalarına zarar vermemek, zayıfı korumak olduğunu çocuklarımıza anlatmamız lazımken, çocuk kitabı, masal adı altında bakın çocuklarımızın kafalarına neler sokuluyor.

***

Arı Sanat Yayınevi’nin basmış olduğu bir masal kitabından alıntı:

Masal Kurnaz Tilki’yle, Boz Ayı’nın hikayesini anlatıyor…

Kurnaz Tilki’nin aklından neler geçmiş acaba? aklını tomografik süzgeçten geçirsek fena mı?
‘‘Boz Ayı’dan çok çektim, öyle bir şey başına getireyim ki ömrü boyunca unutmasın. En iyisi tecavüz! Namusunu beş paralık edeyim!’’ fikri baskın çıkmış.
Boz Ayı, Kurnaz Tilki’nin aklından geçirdiği şeytanlık dürtülerini hissetmiş, ama ne fayda. Japon yapıştırıcı ile yere yapıştırılmış gibi sıkışıp kalan Boz Ayı’nın çırpınışları da yarar getirmemiş. Kurnaz Tilki, Boz Ayı’nın arkasına geçmiş ve çirkin emellerine kavuşmuş. Boz Ayı’nın da bakireliği son bulmuş…
…Gerdekten çıkmış damat misali gibi, gerine gerine göğsünü kabartarak böğürtlenler arasından çıkmış, doğru kaya dibindeki dere boyuna, dere sığ ve derin değilmiş. Kurnaz Tiki derede boy abdestini aladursun…
… Boz Ayı’nın üzerine kara bulut mu desem kabus mu desem; bir ağırlık çöküvermiş. Mahcubiyet ve ar duygusuyla başı önüne eğik, randevu evine düşmüş fahişeler gibi, kendi kendine içerlenerek mırıldanmış:
"Bekaretim gitti, namusum beş paralık oldu! Hangi yüzle ayı alemine çıkacağım? Damgayı yedim bir kere! Boz Ayı yerine Fahişe Boze Ayı derlerse, işte o zaman…"

***

Gelen tepkiler üzerine bu kitabın basımı durdurulmuş ve kitap toplatılmış, özür dilenmiş.

Bu mudur?

Bir kitabevi editörlüğünü yapmadığı bir kitabı nasıl basar?

Bunun bir cezası yok mudur?

Özür dilenince iş bitiyor mu?

Bunu yazan kişi böyle bir hikayeyi nasıl normal olarak görür, masal adı altında çocuklara sunar?

Çocuklara fahişe, genel ev, bakire, bekaret, tecavüz kavramlarını öğreterek onlara, ‘kızdığınız biri olursa tecavüz edin, sonra da o utansın’ mesajını
vermek Türk örf ve adetlerine uygun, aile birliğini bozmayan bir şey midir?

Kız çocuklarının bilinç altına, ‘erkekleri kızdırmayın yoksa size tecavüz ederler, siz namussuz olursunuz’ mesajı işte böyle sokuluyor!

Toplumu ve aile yapısını, düzeni bozanlar esas bu ve bunun gibilerin hakkıyla ceza almaması!

Değişmesi gereken İstanbul Sözleşmesi değil, bu zihniyet!