Epey ayrı kaldık biliyorum.
Önce hastalandım, sonra da kalan diğer işlerin yoğunluğuyla ancak kağıdı kalemi elime alabildim.
Neler oldu derseniz; önce oğlum hastalandı, sonra ben.
Corona virüsünün Türkiye’de görülmeye başladığı hafta oğlum hastalandı. Öksürük, halsizlik, yüksek ateş olunca hastaneye gittik.
İstanbul’da Covid 19 testi henüz olmadığı için oğluma önce bazı tahliller yaptılar. Sonrasında enflüanza testi.
Sonucu beklerken, doktora ‘‘Ya negatif çıkarsa, ne olacak?’’ diye sormuştum. Doktorun cevabı ‘‘Dua edelim de pozitif çıksın’’ olmuştu. O zaman bu bana komik gelmişti, meğer haklıymış.
Neyse, test negatif çıkıp ve bir sonuca varılamayınca bizi birtakım ilaçlarla eve yolladılar. Oğlumun ateşi çok yüksekti ve ancak ilaçlarla düşüyordu.
Okulların tatil olduğu hafta ben de hastalandım. Sosyal medyada hangi mecrayı açsam, Corona virüsüyle ilgili bir şeyler vardı. Her kafadan bir ses çıkıyordu ve tam bir bilgi kirliliği yaşanıyordu.
Ben de ne okusam, kendimde görmeye başlamıştım. Ateş dışında bütün belirtiler mevcuttu; boğaz ağrısı, öksürük, ishal, mide bulantısı, halsizlik… Hatta ilk birkaç gün halsizlikten neredeyse 24 saate yakın uyudum. Boğaz ağrısından yutkunamıyordum, sesim de iyice kısılmıştı. Devamlı, kuru bir öksürük beni daha da çok yoruyordu.
En son, ağır spor yapmışım gibi kas ağrıları da başlayınca gerçekten korktum çünkü daha önce zatürre başlangıcı geçirdiğim için bu ağrıların ne olabileceğini çok iyi biliyordum.
İşte ondan sonra bu hastalıkla ilgili yazılanları okumayı bıraktım.
İlaçların yanında, moralimi ve bağışıklığımı yüksek tutacak her şeyi yaptım.
Hastalık süresince kimseyle görüşmedik. Hatta, oğlumla bile fazla yan yana gelmedik. Uzaktan konuştuk, yemeklerimizi ayrı yedik, farklı tuvaletleri kullandık.
2’inci haftanın sonunda oğlum iyileşti. Benim hastalığım üç hafta sürdü.
Şimdi iyiyiz çok şükür.
Covid 19 testi yaptıramadığımız için adını koyamadığımız ağır bir hastalık geçirmiş olduk. O zamandan beri oğlumla ben evden çıkmadık, kimseyle görüşmedik.
Ailemiz sağ olsun bizi hiç ihmal etmediler. Alışveriş, yemek; hepsini onlar hallettiler. Tabii onlarla da görüşmedik. Paketleri kapıya bırakıp gittiler.
Neyse ki bitti. Şimdi biz de herkes gibi evde vakit geçiriyoruz.
***
Doğrusu evde yapılacak öyle çok şey varmış ki… Ben çoğunu yaptım sanırım.
Bütün dolaplar elden geçti. Senelerdir çekip çekip bilgisayara yüklediğim binlerce resim elendi, çekildiği yıla göre düzenlendi.
Balkondaki çiçekler elden geçti, bahara hazırlandı…
Şimdi de kendime başka uğraşlar buldum onlarla ilgileniyorum.
Allahtan internet diye bir şey var, vakit geçirmek ve kendini geliştirmek için gerçek bir maden.
O kadar çok eğitim olanağı var ki… Mesela, zaman geçirmek için yeni bir dil öğrenebilirsiniz veya resim yapmayı, dikiş dikmeği, dans etmeyi ya da benim gibi bir enstrüman çalmayı…
Kızım piyano çalsın çok istemiştim. 7 yıl piyano dersi aldırdım, sonra kendi istemedi bıraktı. Senelerdir piyano orada duruyor. İnternette gezinirken ‘‘3 haftada piyano çalmayı öğrenin’’ diye bir reklam görünce ‘‘Neden olmasın’’ dedim .
Youtube’dan ‘‘Caner Başbuğa ile piyano dersleri’’ videolarını buldum. Hocamın ellerine sağlık, çok güzel anlatıyor. 7’inci dersi bitirdim. Notaların çoğunu öğrendim. Müziğin bu kadar matematik içerdiğini bilmiyordum.
Devamlı evde olmanın en kötü yanı ise mutfağa yakın yaşamak.
İnsanın canı devamlı bir şeyler atıştırmak istiyor. Yemek yememek için kahve, çay içmekten geceler uzadı.
***
Tam ‘‘Umarım bir an önce her şey düzelir’’ diye yazacaktım, internette hafta sonu sokağa çıkma yasağı ilan edildiği için marketlerde yaşanan izdiham ve kargaşa görüntüleriyle karşılaşınca, ümitlerim suya düştü.
Galiba uzun bir süre daha evlerdeyiz ve zaten herkes zaman geçirmek için yapacak bir şeyler bulmak zorunda kalacak gibi görünüyor.
Sakin ol Türkiye!