Sokağa çıkmak ya da çıkmamak, bugünlerde bütün mesele bu gibi duruyor.

SOÇIK çok sevdiğim arkadaşım Sedat’ın buluşu… Sokağa çıkma kısıtlamalarının kısaltılmışı.

Her gün değişen uygulamalarla bir ara hepimizin kafası gerçekten çok karıştı. Hâlâ zaman zaman son durumdan emin olamayıp "Soçık’da son durum neydi?" diye arkadaşlar arasında şakalaşıyoruz.

Kim kaçta eve girecek, kaçta sokağa çıkabilecek derken, hepimiz "Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu" durumuna geldik.

Vaktimizin çoğunu evlerde geçirmek zorunda olduğumuz bu süreçte çoğumuz psikolojik olarak yıpranmış durumdayız. Hatta bazılarımız keçileri tam kaçırmak üzere...

Duyduğu veya okuduğu haberler yüzünden panik ataklar geçirip kendini bu virüse yakalanmış zannedenler, virüse yakalananlardan daha fazla.

Devamlı kendini dinleyen, her şeyden panik olup, ölüm korkusuyla burun buruna yaşayan insanlara dönüştük.

Etrafımız felaket tellallığı yapanlarla doldu.

Kimileri daha ölümcül virüslerin yolda olduğunu, bunların henüz iyi günlerimiz olduğunu söylüyor. Filmlerdeki gibi zombilere dönüşeceğimizi söyleyenler bile var!

Diğer bir yanda bunca sıkıntı yetmiyormuş gibi insanların ölüm korkularıyla eğlenen, büyük İstanbul depremi için tarih vererek insanları kışkırtıp, panik yaratmaya çalışanlar… Ekonomik sıkıntılar… İşsizlik… Eğitim, pardon eğitimsizlik…

Nefes alamaz duruma geldi insanlar!

Bütün bu negatiflikler insanın gelecek umudunu öldürüyor. Her türlü zorluk, yokluk, kıtlığa dayanabilen insanoğlu bir tek umutsuzluğa dayanamıyor!

Bu yüzden, sanki artık bunlardan biraz uzaklaşmak gerekiyor gibi…

Bol bol okuyup, sanatla uğraşmak, kendimizi geliştirmek sadece bize değil etrafımıza da fayda sağlayacak.

Güzel müzikler dinlemek, spor yapmak, bir uğraş edinip kafayı hastalıktan, ölümden uzaklaştırıp ruhumuza iyi gelecek düşüncelerle doldurmak hayatı biraz anlamlandırıp, içimizi umutla dolduracak, bağışıklığımıza da iyi gelecektir.

Duruma bir de iyi yönünden bakarsak; belki bir daha kendimize bu kadar çok vakit ayırabilecek bir vaktimiz olmayacak… Madem bunu yaşıyoruz, bari değerlendirelim.

Ayrıca bu illet sadece bizim başımızda değil, bütün dünya aynı durumda, herkes aynı süreçten geçmekte.

***

Ne yazık ki salgınla mücadelede Türkiye dahil, birçok ülke sınıfta kalmış görünüyor.

Dünyada korona virüs vaka sayısı 63 milyonu geçti, ölüm sayıları gün geçtikçe artmakta.

Ülkemiz de virüsle ilgili mücadeleye yeni önlemler alarak devam etmeye çalışıyor. Ancak biz diğer ülkelerdeki uygulamalardan farklı olarak 65 yaş üzeri ve 20 yaş altı vatandaşlarımızı daha fazla tedbire tabi tutarak bu mücadelede ilginç bir yöntem uyguluyoruz.

Gerçekten de yapılan araştırmalar gençlerin ve çocukların bu virüsten daha az etkilendiğini, hastalanmaktan ziyade taşıyıcı olduklarını gösteriyor.

Bu açıdan bakıldığında 20 yaş altı kişilere kısıtlama getirilmesi makul görünüyor. Ancak tuhaf olan koruma adı altında 65 yaş ve üzerine getirilen kısıtlamalar.

65 yaş ve üstü vatandaşlarımız, "Asıl korunmayanlar gençler, biz zaten bütün tedbirlere uyuyoruz" diye yakınıyorlar.

Hafta içi sadece 10.00-­13.00, saatleri arası dışarı çıkabilen ve toplu ulaşım araçlarını (metro, metrobüs, otobüs, minibüs, dolmuş vb.) kullanmalarına da kısıtlama getirilen 65 yaş üzeri mağdurlar gerçekten de kendilerini dışlanmış hissediyorlar.

Haklılar da! Birçok ihtiyaçlarını çok kısıtlı sürelerde ve toplu taşıtları kullanmadan yapmak zorunda bırakıldılar.

Önceliği ileri yaştaki vatandaşlarımıza vereceğimiz yerde "koruma" adı altında alınan tedbirler onlara eziyet etmekten başka hiçbir işe yaramıyor maalesef.

65+ Yaşlı Hakları Derneği, büyük kentlerde, yaşa özgü sınırlamalarla zaman kaybetmek yerine, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Covid-19 virüsünün kuluçka süresi olan 14 günlük toplumsal hareketliliği azaltacak, genel sokağa çıkma kısıtlaması kararı alınmasının daha doğru olduğunu savunuyor.

Bizim yaşlı vatandaşlarımızı daha çok önemseyen bir ülke olduğumuzu savunanlar da var.

Katılıyorum, ancak Hıfzıssıhha Kurullarınca 65 yaş ve üzeri büyüklerimizin ve 20 yaş altındaki gençlerimizin sokağa çıkma saatleri Cuma namazı bitimine kadar ayarlanabilecek olması, alınan bütün tedbirleri çöpe atmak olmaz mı?

Bu iki grubun Cuma namazları için bir araya gelebilmesine izin çıkabiliyorsa, zavallı 65 yaş üstü insanlarımız bütün hafta neden eziyet çekiyorlar? İnşallah böyle yanlış bir karar alınmaz.