Metin Gören, milyon tirajlı efsane Günaydın Gazetesi’nde uzun yıllar birlikte çalıştığım meslektaşımdır... Ankara büromuzun başarılı bir spor yazarıydı.

Yine aynı dönemde, şimdi önemli bir köşe yazarı olan Orhan Uğuroğlu da Ankara büromuzun acar elemanları arasında yer alıyordu.

Metin Gören’in izini uzun yıllardır kaybettim ama Orhan Uğuroğlu ile diyaloğum hâlâ devam ediyor.

Orhan Uğuroğlu, Metin Gören’in sosyal medyada yazdığı ilginç bir yazısını bulmuş... Ben de onun sütunundan öğrendim.

Değerli arkadaşım Metin Gören’in korona günlerini anlatan yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Okuyalım:

★★★

“Bugün günlerden;

Bana ne!

Sana ne!

Ona ne!

Bize ne!

Size ne!

Onlara ne!

En yakın dostlarıma, kardeşime, eşime, çocuğuma ne!

Ha pazartesi olmuş, ha perşembe, belki de Pazar...

Hiç fark etmez!

Hangi aydayız, kaçıncı haftayı deviriyoruz? Saat kaç?

Bugün evde ne yemek yaptı eşiniz, kızınız, akrabanız?

Kuru fasulye de olur, patlıcan oturtma da...

İştahımız olmadıktan sonra...

Yaşam biçimimiz maskeli baloların listesinde...

Yaşlılarımız evde. Köyden inip kentlerde istirahat buyuranlar balık tutmanın peşinde...

Bu yıl 2020...

Son günleri Aralık ayının...

“Hadi git” diyorum...

Bu uğursuz, bu alçak ve tüm sıkıntıları tepemizden aşağıya adeta boca eden bu yıl var ya, bu yıl...

Yaşamımızı değiştirdi!

İnsanlık karakterimizi kendine mal etmek istiyor koronavirüs...

Anadolu söylemiyle ‘Adı batasıca...’

Sağlık Bakanı’nın TV’lerde okuduğu bültenler,

Yetkililerin “Önlem aldık” palavraları,

Ve canımız için sağlık peşindeyiz...

Ordumuzun ülke halkı için verdiği şehitler içimizi acıtıyor...

Bugün günlerden bana ne!

Size, ona, bir başkasına, ülke insanımıza ne?

Özgürlüğü canımız çekiyor...

Hürriyeti kanının son damlasına dek akıtarak elde eden ülke insanımın, hak etmediği bir katil bulaşıcının, kimliğimizi unutturacak egemenliğine kahroluyoruz...

Canımız özgürlük istiyor...

Canımız döner, Adana kebap istiyor...

Canımız balık istiyor... Kalamar istiyor... Kokoreç özlüyor...

Canımız dostlarımızla kucaklaşmak istiyor...

Canımız 32 dişimizin bir kahkaha melodisi şeklinde, arşivlere düşecek bir sevinç tablosu istiyor...

Canımız;

Hiçbir şeylere değişemeyeceğimiz,

Tam bağımsız, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye’mizi istiyor...”

TEBESSÜM

Erkeklerin aklı fikri nerede?


New York’ta Amerikalı bir adamla bir kadın, gökdelenin tepesindeki restoranda bir akşam yemeği yiyorlar...

Ortam romantik... New York ışıl ışıl... Garsonların biri gelip biri gidiyor. Kemancılar Vivaldi’yi çalıyorlar. Her şey süper... Kadın mest olmuş durumda...

Sohbet koyulaşıyor. Adam konuştukça kadın hayran hayran bakıyor ona...

Adam sonunda konuyu yatağa getiriyor ve:

“Yemekten sonra yatmaya ne dersin?” diyor.

Kadın birden öfkeyle ayağa kalkıyor “Lânet olsun size! Bütün erkekler aynısınız! Aklınız fikriniz yatakta! Bıktım arık sizin gibilerle yaşamaktan!” diye bağırarak kendisini camdan aşağıya atıyor.

Gökdelenin 65’inci katında bir İngiliz camı açmış hava alıyor. Bir bakıyor ki, kadın düşüyor... Çevik bir hareketle kadını belinden yakalıyor:

“Ne yapıyorsun bayan?”

“Yaşamak istemiyorum!” diye ağlıyor kadın...

İngiliz:

“Olur mu hiç? Gençsin, güzelsin. Yaşamak harikadır. Seninle Londra’ya gideriz!” diyor.

Kadın “Eee, sonra?” diye soruyor.

“Orada benim bir şatom var, oraya gideriz...”

“Eee, sonra?”

“Atlara bineriz, kırları gezer, av partilerine katılırız.”

“Sonra?”

“En güzel viskileri içeriz...”

“Sonra?”

“Şöminenin karşısına geçer yanan odunların çıtırtılarını dinleriz...”

“Eee...”

“Sonra da yatarız!”

Kadın yeniden ağlamaya başlıyor. Gözlerinden yanaklarına yaşlar dökülüyor:

“Allah kahretsin! Bütün erkekler aynısınız. Aklınız fikriniz yatakta! Hepinize lânet olsun!” diye bağırarak kendini camdan aşağıya atıyor.

45’inci katta bir Fransız purosunu tüttürerek balkonda dolaşıyor. Düşen kadını görünce hemen atılıp onu havada yakalıyor:

“Ne yapıyorsunuz hanımefendi?”

Kadın ağlamaklı:

“Nefret ediyorum hayattan, yaşamak istemiyorum. İnsanlar çok kötü!” diyor.

Fransız:

“Olur mu hanımefendi? Hayat güzeldir. Seninle Paris’e gideriz... Şanzelize’de, bulvar kafelerinde otururuz...”

“Ee, sonra?”

“Eyfel Kulesi’ne çıkar, Paris’i yukarıdan seyrederiz.”

“Ee, sonra?”

“Oradan benim çiftliğime gideriz. Sana çevreyi gezdiririm...”

“Sonra?”

“Şarap mahzenimden yıllanmış harika bir şarap çıkarır açarız...”

“Sonra?”

“Nefis şarabı karşılıklı içeriz...”

“Peki, sonra?”

“Yatağa gideriz tabii ki...”

Kadın yine ağlamaya başlıyor:

“Lânet olsun sana da, senin gibi erkeklere de... Aklınız fikriniz yatakta...” diye bağırarak kendini camdan aşağı atıyor.

Temel, 18’inci katta camı açmış hava alıyor. Kadının düştüğünü görünce hemen uzanıp onu belinden yakalıyor:

“Ne ediysun? Ne yapıysun böyle?”

Kadın ağlamaklı:

“Yaşamak istemiyorum!”

Temel babacan:

“Olur mu hanım? Boş ver düşmeyi...  Hayat güzeldir daa... Seninle Rize’ye gideruk.”

“Sonra?”

“Çay toplaruk.”

“Sonra?”

“Yaylaya çıkaruk.”

“Sonra?”

“Horan teperuk... Baktuk sıkılduk, deniz kenarına ineruk.”

“Ee, sonra?”

“Denize açılıruk, hamsi tutaruk...”

“Sonra?”

“Hamsiyi tava yapup yeruk.”

“Sonra?”

“Hamsinin buğlaması da olur, hamsili pilav da olur, yeruk. Hamsi çorbası harikadır. Hepsini yapıp yapıp içeruk!”

“Ee, sonra?”

“Hamsi tatlısı da yaparuk, hamsili ekmek de yeruk!”

Sabırla dinleyen kadın sonunda dayanamıyor, gözlerini Temel’e dikerek:

“Yani yatmayacak mıyız?” diye soruyor...

Öfkelenen Temel “Tüüü orospiii” diye bağırarak kadını tutup camdan aşağıya atıyor!

GÜNÜN SÖZÜ


Her başarılı erkeğin arkasında, hayretler içinde bir kadın vardır! (Kore Atasözü)