“Rabenna, hep bana, hep bana...”

Bu söz, “Allahım, nimetlerinden hep bana kazandır” anlamında bir deyimdir ve egoistçe (bencil) bir ifadedir.

Ülkenin durumu malûm... İleri vitesi olmayan bir araç gibi hep geriye, hep geriye gidiyoruz!

Şimdi “Varlıkta şımarmamalı, yoklukta sabretmeli. Bu müstesna toplumun değerini bilelim. Sevinci, kederi, varlığı ve yokluğu paylaşalım”  demeye başladılar.

Yokluğu paylaşmak ha?

Nasıl paylaşacağız yokluğu?

Olmayan değerler nasıl paylaşılır?

Yüreğimde bir sızı var... Her geçen gün büyüyen bir sızı...

Türkiye “yokluk paylaşan” bir ülke mi olmalıydı?

★★★

Ünlü bir müzisyen arkadaşımla sohbet ediyordum. Musikişinas olduğu kadar bilge bir kişidir de... Kendisinden bahsedilmesini pek sevmediği için adını yazmıyorum.

Yaşadığımız hazin günler için:

“Mâşeri vicdan, bunu kabul etmez!” dedi.

“Mâşeri vicdan” genç kuşağın bilmediği bir ifadedir.

Bireylerden bağımsız olarak, toplumun sahip olduğu kolektif bilincin “Ortak bir vicdan” ürettiği tezine dayanır.

İnsanın içinde taşıdığı bu “kolektif vicdan” sosyalleşmenin ve ortak değerlerin bir parçası kabul edilir.

Bilge arkadaşım “Bugünkü iktidarı ‘maşeri vicdan’ götürecek. Gidişat öyle! Toplumsal hükmü veren kudret, bu ortak duygudur” dedi.

“Mâşeri vicdan” yani “toplumsal vicdan” bireysel vicdandan çok farklıdır ve ondan daha üstün, daha önemlidir.

★★★

- Devletin tüm açıkları büyüyor...

- Dış borçlarımız, ödenmesi çok güç rakamlara ulaştı...

- İşsizlik ve enflasyonda düşük rakamlar gösterilerek insanlarımız kandırılıyor...

- Merkez Bankası’nın döviz rezervi ekside...

- Yabancı yatırımcılar gelmiyor, mevcut olanlar da kaçmaya çalışıyor...

- Ülkede şeffaflık kalmadı. Devletin paraları nerelere harcanıyor, bilmiyoruz...

- Hukukun üstünlüğü sizlere ömür...

- Düşünce, fikir ve basın özgürlüğünde tüm Avrupa’nın en gerisindeyiz...

★★★

Böyle bir tabloda, iktidar ne derse desin, Maliye Bakanı beyefendi ne kadar pembe öyküler anlatırsa anlatsın, “mâşeri vicdan” gerçekleri seziyor, görüyor, anlıyor...

Tüm bu olumsuzlukların düzelmesi yolunda bir ışık da yok, ne yazık ki...

İstanbul, Ankara, İzmir ve diğerleri gibi son büyükşehir belediye seçimleri “mâşeri vicdanın” varlığını ortaya koydu.

Türkiye şimdi, yeni baştan düşünülmesi gereken bir demokrasi tarifi ve “toplumsal vicdan” idraki ile karşı karşıya...

Yıllar önce Necmettin Erbakan, iktidarı eleştirirken “Kadayıfın altı kızardı” diyordu. Şimdi duayen siyasetçi Hüsamettin Cindoruk’un dediği gibi ülkede, “Kadayıfın altı da üstü de kızardı!” Artık fırından çıkarmak gerekiyor!

TEBESSÜM

Ya yağmurluğu vermeseydi?


Adam yolda giderken bir yağmura yakalanmış... Ama ne yağmur! Mübarek gök delinmiş sanki, boşaldıkça boşalıyor...

Arkadan gelen biri, adamın haline acımış, çantasından bir yağmurluk çıkartıp uzatmış:

“Al bunu giy, bende fazla var!”

Adam nasıl teşekkür edeceğini bilememiş, giymiş yağmurluğu, sırılsıklam olmaktan kurtulmuş!

Biraz sonra yağmur durmuş, çıkarmış yağmurluğu, teşekkür ederek geri vermiş...

Yağmurluğun sahibi başlamış dırdırlanmaya:

“Yağmurluğu vermeseydim halin haraptı...”

Birkaç adım gitmişler yine söylenmiş:

“Yağmurluğu vermeseydim perişan olacaktın!”

Bir, üç, beş... Adam her seferinde teşekkür ediyor, öbürü de ha bire başına kakıyormuş:

“Ben yağmurluğu vermeseydim...”

Bir gölün kıyısından geçerlerken adam kaldırıp kendisini suya atmış, bir dalıp çıktıktan sonra bağırmış:

“Ulan yağmurluğunu vermeseydin, bundan da beter ıslanamazdım ya!”

GÜNÜN SÖZÜ


Doğru yolda giden kaplumbağa, eğri yolda giden atı geçer!