101 yıl önce
15 Mayıs 1919,

Güzel İzmir’imin
en acı günü,


Yunan askerleri
işgal ettiler,


Asil milletimin
şirin mülkünü.


★★★

98 yıl önce 9 Eylül 1922,

İzmir Ege yarısı, meltem kokar, tuz kokar,

İzmir insan yuvası, can kokar, canan kokar,

İzmir zafer yuvası kan kokar, tarih kokar,

İzmir efeler yuvası, yürek kokar, şan kokar.

★★★

Bugün İzmir’in 98’inci kurtuluş yıldönümü...

- 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu tarafından işgal edildi.

- 3 yıldan fazla bir süre işgal altında kaldı.

- İzmir’deki Rum nüfusunun arttırılması için Yunanistan’dan birçok Yunanlı getirilip, İzmir’e yerleştirildi.

- Ancak... Efeler diyarı direndi, tüm Ege illerinde işgalci düşmana baskınlar yaptı, Yunanlar büyük zayiat verdi.

- 26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz, 5 gün içinde düşmanı darmadağın etti.

- Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir! İleri!” emrini verdi.

★★★

Türk orduları İzmir’e doğru sel gibi akarken, düşman çil yavrusu gibi dağıldı.

“Bizans’ın mirasçısıyız. Biz bu toprakları alacağız!” diyen Yunanların “Büyük Yunanistan” rüyası acı bir şekilde sona erdi. Savaştan geriye sadece “Megalo idea” denilen aptalca hayaller kaldı.

8 Eylül 1922 sabahı Türk ordusunun ilk birlikleri İzmir’e girdi. Konak meydanındaki Hükümet Konağı’nın balkonundaki direğe Türk Bayrağı asıldı. Akşama doğru bütün şehir ele geçirildi.

★★★

9 Eylül 1922 günü zafer tamamlanmıştı.

Can derdine düşen düşman askerleri, Körfez’de bekleyen İngiliz ve Fransız gemilerine binebilmek için birbirlerini ezdi.

Üç yıldan fazla bir süre Türk halkına zulmeden Yunan askerleri Kordon’da birbirleriyle boğuştu, binlercesi yaralandı, bir kısmı körfezin sularında boğularak can verdi.

9 Eylül (bugün) İzmir’in makûs talihinin değiştiği gündür ve İzmir Marşı bunu anlatır:

★★★

“İzmir’in dağlarında, çiçekler açar,

Altın güneş orda sırmalar saçar,

Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar,

Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa,

İsmin yazılacak mücevher taşa.

TEBESSÜM

Dolu sandık boş sandık!


Bir vilayet halkı, bölge valisinin rüşvet isteklerinden perişan olmuş... Sonunda her şeyi göze alıp padişaha bir mektup yollamışlar:

“Padişahım, bizi bu adamın elinden kurtar!”

Daha mektup saraya varmadan, yoldayken, vali halkın kendisini şikâyet ettiğini haber almış. Şikâyetçilerin önde gelenlerini konağına çağırmış...

Korka korka valinin davetine giden ve cezalanmayı bekleyen halkın temsilcileri bir sürprizle karşılaşmışlar...

Vali, onlara mükellef bir ziyafet hazırlamış, yedirmiş-içirmiş... Kahveler, çaylar gelmiş, sohbetler edilmiş... Sonunda vali lâfa girmiş:

“Muhterem ağalar, aziz beyler, güzel kardeşlerim, duyduğuma göre beni padişaha şikâyet etmişsiniz...”

Herkes suspus... Sert bir adam olan vali neden bu kadar yumuşak davranıyor? Kimsede konuşacak hal yok! Başlarına ne geleceğini bilmiyor, korkuyorlar...

Vali, uşağına emretmiş:

“Bana şu sandığı getir!”

Uşak, yardımcılarıyla birlikle sandığı yüklenip gelmiş, ortaya koymuşlar.

Vali sandığın kapağını açmış, içi altın, pırlanta, elmas, mücevher dolu:

“Bakın beyler” demiş vali “Bu sandığın dolmasına iki karış kaldı. Sandık silme dolunca benden yana rahat edersiniz. Ama benden sonra gelecek olan boş sandığı dolduracak, ona göre ha!”

GÜNÜN SÖZÜ

Ulusların yalnızca ekmeğe değil, şan ve şerefe de ihtiyacı vardır.