İçiniz kor gibi yanarken, bunu yeterince ifade edememek acıların en beteridir.

Yaşanan felâketi anlatmaya bazen kelimeler yetersiz kalıyor.

Dün böyle bir ruh hali içindeydim.

Telefonlar geldi, mesajlar yağdı...

Izdırap dağlar gibi...

Giresun, Giresun olalı, böyle felâket görmemiştir!

Şiddetli yağış, korkunç boyutta sel ve toprak kaymalarına sebep oldu ve koskoca kenti mahvetti!

Üretilen yüzlerce, belki de binlerce ton fındık dahil, her şeyi sel aldı götürdü!

★★★

Evet, bu felâket doğanın öfkesidir, hiddetidir ama devletin hiç mi kabahati yoktur?

Yanlış yapılaşmaya ve hatalı imar uygulamalarına kim göz yumdu? Dereler üzerinde akıl almaz sayıda HES (Hidroelektrik Santralları) yapımına kim izin verdi?

Doğanın gazabını büyüten sebeplerin başında bunların geldiğini unutmayalım.

Daha önce de başka kentlerimiz buna benzer felâketlerle karşılaşmıştı... Nedense bir türlü akıllanamadık gitti! Doğayı kızdırdıkça biz bu tokatları yiyeceğiz! 

★★★

Sel ve heyelan sonrası, Giresun eski Milletvekili Rasim Zaimoğlu aradı. Telefonda sesi titriyordu. Ağlamaklıydı. Giresunlu hemşehrilerinin başına gelen bu felâket onu perişan etmişti.

“Giresun mahvoldu! Hatta, mahvolmaktan da ötede bir yıkım bu... İnsanlarımızın malını mülkünü seller aldı götürdü. Maddi zarar inanılmaz ölçüde...  Hemşehrilerim perişan...

Korkunç sel baskınında birçok hemşehrimizin hayatını kaybetmesi yüreğimizde daha büyük yaralar açtı. Acımız anlatılacak gibi değil... 

Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Maddi zarar görenlere de umarım devlet yardım elini acilen ulaştırır.”

★★★

Rasim Zaimoğlu, sel ve heyelanların yarattığı tahribatı gösteren çok sayıda fotoğraf gönderdi bana... Bunlar hakkında bilgi verirken sesindeki ızdırap titreşimini kelimelerle anlatmak mümkün değil... Dükkânların birçoğundaki malları seller almıştı. Bir eczanenin içindeki yüzlerce ilaçtan sadece birkaç kutu kalmış, diğer bütün ilaçlar sularla birlikte gitmişti...

Devlet böyle zamanlarda devlet olduğunu göstermeli ve Giresun’u “Afet bölgesi” ilan ederek, felâketzedelerden hiçbir yardımı esirgememelidir.

TEBESSÜM

Sel de geçer pandemi de...


Korona salgını (pandemi) tüm dünyayı mahvetti... Ekonomisi güçlü olmayan ülkelerde yoksulluğun yarattığı sıkıntılar hızla arttı.

Bazı ülkelerde seller, heyelan ve depremler, acıların üzerine tuz-biber ekiyor.

Böyle halkı kan ağlayan ülkelerden birinde “Bilge bir kişi” yaşıyormuş. Ona sormuşlar:

“Nedir bu felâketler üstad? Halimiz ne olacak?” diye sormuşlar...

Bilge kişi:

“Üzülmeyin, bu da geçer!” demiş...

Korona salgını başlamış, insanlar perişan olmuş adamın cevabı yine aynı:

“Bu da geçer!”

İşleri bozulmuş, borçlarını ödemek için malını mülkünü satmış, yoksulluğun kucağına düşmüş, fukaralık girdabında çırpınırken:

“Bu da geçer yahu!” demiş.

Çalışmış, tekrar zengin olmuş ama düşüncesi aynı: “Bu da geçer! Zenginlik de, iktidarlar da, her şey geçicidir!”

Adam, günü gelmiş hakkın rahmetine kavuşmuş... Vasiyeti gereği mezar taşına “Bu da geçer” diye yazmışlar ama bir yandan da:

“Yahu biz bu adama ‘Bilge’ diyorduk, ‘Bu da geçer’ diye tutturdu. Ölümden ötesi var mı ki? Neresi geçecek bunun?” diye konuşulurken birden fırtına çıkmış, coşan yağmur suları her yanı basmış, azgın seller adamın mezarını alıp götürmüş... O zaman:

“Haklıymış yahu! Gerçekten her şey geçiyor! Sel de geçer, pandemi de...” demişler!

GÜNÜN SÖZÜ


Her zaman yeteri kadar felâket vardı, son sel fazla oldu!