Karadeniz’de 320 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin bulunması, dikkatleri ülkemizin yeraltı kaynaklarına çekti.

Bizde madencilik çalışmaları 1930’lu yıllarda Atatürk’ün emriyle başlamıştı.

Türk madenciliğinin babası sayılan, maden bilimcilerin rol modeli Sadrettin Alpan daha çocukluk yıllarında Atatürk’ün yanında madenle tanışmıştı.

Dünya çapındaki bu duayen madencimiz, 96 yaşında fikri çalışmalarına hâlâ devam ediyor, projeler üretiyor.

★★★

Evet, maden hayattır ve “İnsanı maden yaşatır.”

Ülkemizde, maden arama faaliyetlerinin teşvik edilmesi gerekirken (belki de bilgisizlikten)  kösteklendiğini görüyoruz.

Elin oğlu maden için savaşlar çıkarıyor, uzaya bile maden aramak için gidiyor ama biz elimizin altındaki zengin maden cevherlerinden faydalanamıyoruz.

Tüm Türkiye topraklarının sadece 1000’de 1’inde maden arama çalışmaları yapılıyor. Komik değil mi?

★★★

Leyleğin ömrü laklakla, bizim ömrümüz de ithalatla geçiyor!

- Petrolde yüzde 95,

- Doğalgazda yüzde 99,

- Demirde yüzde 64,

- Alüminyumda yüzde 95,

- Kömürde yüzde 61,

- Bakırda yüzde 77,

- Çinko ve nikelde yüzde 99,

- Altında yüzde 85 oranında dışa bağımlıyız.

Bu rakamlar üzücüdür. Bolluk içinde yokluk çekiyoruz! Ayıp değil mi bize?

★★★

Maden olmasa, uygarlık da olmazdı, insanoğlu, taş devrindeki hayatına devam ederdi.

İlk insan önce bakırı, sonra tuncu buldu, böylece insanlığın kaderi değişmeye başladı.

Madenin keşfi büyük gelişmelere yol açtı.

Hayatımızdan madeni çıkarttığımızı varsayarsak ne olur?

Bakır ve tunç devirlerinden önce yaşanan ilk çağlara geri döneriz!

İnsanın uygarca yaşamasını sağlayan bütün araçların ham maddesi madendir.

Maden olmasaydı, cerrahlar hastanede ameliyat bile yapamazlardı.

Köprüler, tüneller, makine, motor, otomobil, uçak, ev âletleri, her şey madenden yapılıyor.

Bir otomobilin üretilebilmesi için yeraltından 10 ton maden çıkarılması gerekiyor.

Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde kişi başına yıllık maden tüketimi, 18 ton iken, bir Türk vatandaşının yıllık maden tüketimi 8 ton.

Kişi başına maden tüketimi gelişmişliğin ölçüsüdür.

★★★

Türk madenciliğinin büyük ismi Sadrettin Alpan’ın, dizi filmlere konu olabilecek kadar renkli, heyecanlı yaşam öyküsünü gazeteci-yazar Hulûsi Turgut kaleme aldı.

Hulûsi Turgut, tanıdığım başarılı biyografi yazarlarının en başında gelir. “İnsanı Maden Yaşatır” adlı kitabında, ülkemizdeki doğal kaynakları bulmak için ömür boyunca çalışan Sadrettin Alpan’ın yaşam öyküsünü anlatıyor. Alpan’ın hayatı olağanüstü sahnelerle dolu. O sahnelerde savaşlar da var kalkınma da...

★★★

1935 yılında Atatürk’ü Ergani’deki Bakır Madeni Tesisleri’ne taşıyan özel trende, henüz ilkokul öğrencisi olan bir çocuk da vardı.

Madenle ilk defa bu seyahatte tanışan o çocuk büyüyecek, savaş koşullarında İngiltere’de üniversite tahsili yaparak maden mühendisi olacak ve 1960 – 1978 yılları arasında 18 yıl, Atatürk’ün talimatıyla hayata geçmiş olan Maden Tetkik Arama (MTA) kuruluşunun Genel Direktörlüğü görevini üstlenecekti.

O günün küçük çocuğu, sonraki yılların önemli adamı Sadrettin Alpan’dı.

★★★

Ülkemizde çok sayıda maden yatağının keşfedilmesine öncülük yapan Sadrettin Alpan, 12 yıl görev yaptığı Birleşmiş Milletler örgütünde 47 ülkenin kalkınması için 100’ün üstünde proje gerçekleştirdi.

Unvanlarından biri de “Yeraltı doktoru” olan Sadrettin Alpan bugün 96 yaşında ama hâlâ madenciliğimizin gelişmesi için projeler üretiyor.

Alpan’ın renkli yaşamından bazı sahneler şöyle:

★★★

- 2’nci Dünya Savaşı yıllarında beş arkadaşıyla birlikte yüksek eğitim için İngiltere’ye giderken, içinde bulundukları gemi Hitler’in savaş uçaklarının saldırısına uğradı.

- Londra’da, İngilizlerin düşürdüğü insansız hava aracının enkazında maden araştırması yaptı.

- Uludağ’da yıllardır arama yapılan, ancak bulunamayan “Volfram madeni” yataklarını keşfetti.

- 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Başbakan Bülent Ecevit, MTA Direktörü Sadrettin Alpan’a “Türk Silahlı Kuvvetleri Kıbrıs’ta nereye kadar ilerlesin, nerede dursun?” diye sordu. Kıbrıs’ın yeraltı zenginliklerini ve dünyanın en zengin bakır yataklarının Kıbrıs’ta olduğunu bilen Sadrettin Alpan, Başbakan Ecevit’e haritada bir hat çizdi. Fakat...

- Sadrettin Bey’in önemli önerisi karşısında kararsız kalan Ecevit “Sadrettin Bey hattı çok ileriye götürdü. Eğer biz oraya kadar gidersek, tüm dünya kamuoyunu karşımıza alırız.” dedi.

- Kıbrıs Adası’nın yeraltı zenginliklerini birkaç cümle ile geçiştirmek mümkün değil. Bakır da petrol de doğalgaz da var... Fakat adada bunları bulup çıkartacak teknoloji ve imkân yok.

- Sadrettin Alpan’ın çabalarıyla önce nükleer enerjide kullanılan “Uranyumu”, sonra da dünyanın en büyük “Toryum” rezervini bulduk. Toryum, uranyum gibi önemli bir maden cevheridir. Uranyumumuz var ama nükleer enerjimiz yok. Oysa çevremizdeki pek çok ülkenin nükleer enerji santralları var. Biz o alanda da geri kaldık.

- Bor tuzu çok büyük öneme sahip değerli stratejik maddedir. Türkiye’de “Bor” tuzunun dünyadaki en zengin rezervini bulduk.

- Türkiye ve Kıbrıs’ta var olan zengin yeraltı kaynakları, yer üstünü çok zengin edebilir. Bunun için doğal kaynak yerlerinin bilinmesi ve rezervlerin bulunabilmesi için öncelikle jeolojik haritaların yenilenmesi ve teknik çalışmaların arttırılması gerekiyor.

SONUÇ: Yer kabuğunu doğru değerlendiren uluslar kalkınıyor, zenginleşiyor, diğer milletleri geride bırakıyor! İnsanı maden yaşatıyor!

TEBESSÜM

“N’olur doktor, bana bir çare!”


Adam zengin, fakat gözü doymuyor...

İş görüşmeleri, planlar, projeler, toplantılar, hesaplar, bilançolar, kâr, zarar, gün 25 saat olsa 25 saat çalışacak...

Bu arada çeşitli ballı ihaleleri almak için bürokratlara verdiği rüşvetler, muktedirlerle kurulan iyi ilişkiler, tepedekilere yaranma çabaları...

Sonunda bu çalışma hızına dayanamamış, işi biraz yavaşlatmış... Fakat bu sefer de uyuyamıyor, uyku tutmuyor...

Doktora gidip derdini anlatmış. Doktor ona “Yatağa girdikten sonra koyun saymasını” tavsiye etmiş:

“Başınızı yastığa koyun, gözlerinizi kapatın, koyun saymaya başlayın. Bir, üç, beş, on, yirmi, elli, yüz, üç yüz, beş yüz, bin, beş bin on bin, sayın gitsin. Göreceksiniz o mübarek hayvanları sayarken dalıp gideceksiniz.”

Adam “Tamam” demiş ama birkaç gün sonra yine doktora gelmiş, hali daha da perişan:

“Uyuyamıyorum doktor bey!”

“On bin koyun saydınız mı?”

“Saymaz olur muyum? On bin koyunu tek tek saydım, sonra hepsinin tüylerini kırpıp yapağı yaptım...”

“Peki, sonra?”

“Yapağıları eğirdim, yün oldu, dokuma tezgâhları aldım, yünleri dokudum, binlerce metre kumaşı top yaptım, sonra bir dikiş fabrikası kurup, kumaşlardan binlerce ceket diktirdim. Fakat bir de ne göreyim? Ceketler astarsız değil mi? Her şeyi düşünmüşüm ama astarları düşünmemişim. Uykum yine kaçtı, bir türlü uyuyamadım... N’olur doktor bana bir çare!”

GÜNÜN SÖZÜ


Duyduğu aykırı fikirlere kızıp öfkelenen insan “geri kalmış” insandır.