Mümtaz Şenel, Ankara Gazi Üniversitesi Koleji’nde müdürlük görevini yaparken, yazın da memleketi Burdur’un Yeşilova İlçesi’ne gidiyordu.

Her gittiğinde hemşehrileri, “Artık temelli gel de ilçemize hizmet et” diyordu. Bir iş insanı, “Buraya meslek yüksek okulu yaptıralım. 2 milyon lirası benden” demişti. Dernek kurdu, halktan para toplandı. Okul yapıldı. Ama onun bu çabalarından rahatsız olanlar da vardı.

Salda Gölü birkaç yıl öncesine kadar bu kadar tanınmıyordu. Önceki başkan döneminde yaptırılan otel, çok düşük bir kira ile Antalyalı bir işletmeciye verildi. Görevleri gereği otele gitmesi gereken belediye görevlilerinden birisinin gözü çıkarıldı. Birisini kurşunladılar. Yani, küçük ilçe Teksas’a dönüyordu.

RUHSAT İPTAL EDİLDİ

Son seçimde CHP, Yeşilova İlçesi’nde önseçim yaptı. Mevcut başkan Nuri Özbek’le, ilçenin “Mümtaz Hocası” yarıştı.

Önseçimi Mümtaz Şenel ezici bir çoğunlukla kazandı. Partisinin oy oranını yüzde 33’den yüzde 55’e yükseltti.

Salda Gölü tanındıkça, otelin işleri de açıldı. İşletmeci iyi kazanıyor ama eski alışkanlıktan olsa gerek kirayı düzenli ödemiyordu. Yeni başkan birikmiş 24 bin lira kirayı aldı ama daha geride 44 bin lira alacak vardı. Otelle ilgili şikayetler üzerine ilk seferinde 10 bin lira ceza kesildi. İkincisinde ise otelin ruhsatı belediye tarafından iptal edildi.

15 gün önce otel kapatıldı. Ama ilçede söylentiler de yayıldı. Bunun intikamının başkandan alınacağı konuşuluyordu. Aslında, Mümtaz Şenel de başına bir şeyler geleceğini tahmin ediyordu. Böyle bir olay beklediğini anlattığı kişiler de vardı. Bunlardan birisi de Burdurlu meslektaşımız Hasan Güraksu’ydu. O, bize şunları anlattı:

KÖSTEBEK ŞÜPHESİ

“Başkan Mümtaz Şenel ile bir röportajımda yazılmamak koşulu ile geçmiş dönem belediye başkanı Nuri Özbek’in, belediyeye ait Salda Lake Oteli’ni çok komik bir ücretle 10 yıllığına kiraya verdiğini, mafyanın ilçede Kalaşnikof silahlarla halkı korkuttuğunu, hatta belediyede çalışan bir kişinin gözünün çıkarıldığını, başka arkadaşlarımızı tehdit ettiğini, dövdüğünü, belediyenin akaryakıt istasyonuna borcunu ödemediğini, sorunun giderek büyüdüğünü, aralarında başka bir siyasi partinin ilçe başkanının da olduğunu belirtti.

İlçede yaşanan bu durumu Vali Hasan Şıldak’a aktardım. O da ‘Haber yapmayalım, teknik takip ile olayın peşinde olduklarını’ söyledi. O dönemin Emniyet Müdürü Arif Cankal ile de görüştüm. 3 aylık teknik takipte hiçbir veri elde edilememiş. Bu durumu, Emniyet yetkilisi bana, ‘Bu kişilere dinlendiklerini bir köstebek bildirdi diye şüpheleniyoruz. O yüzden sonuç alamadık’ dedi.”

AKP’Lİ VEKİL İLGİLENMEDİ

Köstebek araştırması, gerekiyorsa “Ortam dinlemesi” yapıldı mı? Hasan Güraksu, “Bu durumu o dönemde AKP’li milletvekiline de söyledim. Ancak, mafya iddiasını ciddiye bile almadılar ya da bu konuya girmek istemediler” diyor.

Mümtaz Şenel, sabah 05.00’e doğru evinin kapısını çalan ve kendisini “Polis” olarak tanıtan kişi tarafından kurşunlandı. Kendisine 5 kurşun sıkıldığını hatırlıyordu. Ama ikisi diz kapağının üzerinde olmak üzere tam 8 kurşun sıkılmıştı. Topuğu da parçalanmıştı. Eşine bir kurşun sıkıldığı sanılırken, ona da iki kurşun sıkılmıştı.

Emniyet Müdürü Ümit Bitirik, olaydan sonra şüphelileri yakaladı ama tam 10 kurşun sıkılmadan önce neden önlem alınmadığını da sormak gerekiyor. Ben kendisinden öğrenemedim. Nitekim ilde olayın boyutları büyük ki, Organize Suçlar Dairesi’nden bir ekip Burdur’da çalışmaya başladı. Yaşananlar, Doğan Kitap’tan çıkan “Son Babalar” kitabımdaki olaylara benziyor...

24 NİSAN TARİHLİ YAZISI

“Böyle bir şey olmadı” demek suç


Su damlasının mermeri delmesindeki, dalganın devasa kayaları un ufak etmesindeki sır, ne su damlasının ne de dalganın darbe gücüdür. Sır, damlanın ve dalganın sürekliliği ve bunu sürdürmedeki azmidir.

1980 yılı başlarıydı, Ermeni ASALA terör örgütünün gemi azıya aldığı dönemdi. Ancak o yıllarda sözde Ermeni soykırımını tanıyan, “Soykırım yoktur” görüşünü savunanı cezalandıran tek bir ülke yoktu. Bu konuda Doğu Perinçek’in verdiği hukuk mücadelesi de unutulmamalı.

SÜREKLİLİK OLMAYINCA

ASALA terör örgütünün yok edilmesiyle ilgili olarak MİT’in kullandığı belirtilen bazı isimlerin etkili olduğu konuşulur. Ama bu konuda MİT tarafından mahkemeye sunulmak üzere dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Osman Nuri Oduncu’ya gönderilen “çok gizli” yazıda, ASALA’nın etkisiz hale getirilmesinin MİT tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor. Bu konudaki resmi belgeler Doğan Kitap’tan çıkan “Devletin Derinliklerinde” isimli kitabımda yer alıyor.

2020 yılına geldiğimizde, ASALA yok ama bu kez terör başka eller aracılığıyla yürütülüyor. Bugün, 30’dan fazla ülke parlamentosu sözde Ermeni soykırımını tanımış. Ermeni diasporasının, yıllardır ısrarla ve her türlü yöntemi kullanarak yaptığı propaganda bugün bulunduğumuz noktayı inşa etti. Bu süreçte elbette Türkiye olarak gerek diplomasi, gerekse bilim adamlarımızın çalışmaları yoluyla böyle bir durumun olmadığını, gerçeklerin farklı olduğunu çeşitli mecralarda dile getiren çalışmalar yaptık. Ancak anlaşılıyor ki, birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sürekliliğimiz olmamış ve stratejik bir plan ortaya konulamamış.

SAVAŞIN KOŞULLARI

Konu gündeme getirilip Türkiye dış politikada sıkıştırıldığında ya da Ermeni diasporası eylemler yaptığında, o günü savuşturacak uygulamalara ve politikalara başvurulmuş.

Sözde Ermeni soykırımı meselesini kendine görev edinmiş, bu konuda çalışmalar ortaya koymuş Bilal Şimşir, Türkkaya Ataöv, Kamuran Gürün, Yusuf Halaçoğlu, Mehmet Perinçek,  Esat Uras, Shaw, McCarty, Lewis’in de aralarında bulunduğu birçok araştırmacı ve bilim insanı bu konuda gerçekleri dile getiriyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görevli olduğu dönemde emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş, 44 tarihçi ile birlikte Genelkurmay’daki 57 bin belgeyi inceleyip sözde soykırım iddialarını iki cilt kitap halinde yayımlanmıştı. Türkiye, bütün belgelerin açılmasını istiyor. Ama Ermeniler buna yanaşmıyor. Belgelere göre tehcire tabi tutulan 650 bin kişiden 38 bininin tifo, tifüs, koleradan öldüğü belirlendi. O dönemde Ermeniler tarafından öldürülen Türklerin sayısının, öldürüldüğü belirtilen Ermeni nüfusundan da az olmadığını tarihçiler dile getiriyor. Osmanlı İmparatorluğu çökünce, tehcire tabi tutulanlardan 401 bini Ermenistan’ı kurmak üzere geri döndü. Fransız, İngiliz ve Ruslara katılarak Türklere karşı soykırım uyguladı. Savaşta taraf olan, ölümü de kabullenmiş demektir. Savaşın şartları böyle...

5 ERMENİDEN, 5 YAYIN

Eğitim Dostları Vakfı’nın girişimiyle bu kez Mehmet Arif Demirer’in, doğrudan Ermeni kaynakları, Ermenistan’ın ilk ve ikinci başbakanları, Kaçaznuni ve Hatisiyan ile Pastermadjian, Aharonyan, Nubar Pasha gibi isimlerin yazışmaları, görüşmeleri ve görüşleri esas alınarak hazırladığı “5 Ermeni’nin 5 Yayını” ve “İsyanlar, İhanet ve İntihar” adlı kitapları iddialara farklı boyutlar getiriyor. Bu kitaplar ve kendisi de bir Ermeni kurşunuyla şehit düşen Talat Paşa’nın döneme ilişkin yazışmaları, ayrıca döneme ilişkin çalışmalarda nüfus kayıtları da yer alıyor.

ABD’li Prof. Maige’nin raporuna göre 1914’te Osmanlı’nın 6 vilayetinde (Bitlis, Diyarbakır, Erzurum, Elazığ, Van, Maraş) toplam Ermeni nüfusu 847 bindir. Kitaplarda bu rakamlara ilişkin ayrıntılar da veriliyor. 21. Dönem Milletvekili Şevket Bülend Yahnici’nin “Ermeni İddialarına Karşı Acil Eylem Planı” çağrısı var. Asılsız suçlamalar karşısında, kısır iç çekişmelerden kurtulup kapsamlı bir stratejik plan yapmak için daha ne bekliyoruz?

YARIN GEÇ OLUR

Türkiye tarihi belgeleri ortaya koyunca, Ermeniler masadan kaçmıştı. Türkiye, her platformda Ermeni iddialarına karşı tarihi belgelerde ısrarcı olmalı. Genelkurmay Başkanlığı’nın, o çalışmasında, “Soykırıma uğradığı” iddia edilenlerin çok sonra öldükleri mezar kayıtlarıyla da ortaya çıkarılmıştı.

“Yalana karşı topyekûn mücadele” edilmemesi durumunda Türkiye’yi altından belki 100 yıl kalkamayacağı büyük zorluklar bekliyor. Bir mahkeme kararıyla ödeyeceğimiz tazminatlar, istenecek topraklarla karşı karşıya kalırız. Ermeni terörüne 40’tan fazla diplomatını şehit vermiş Dışişleri Bakanlığı’mızın öncülüğünde uluslararası kuruluşların yanı sıra TÜSİAD, MÜSİAD, işveren, işçi sendikaları, odalar ve borsalar birliği, barolar, eczacı birlikleri üniversiteler başta olmak üzere her kuruluş harekete geçip yurt dışındaki eşdeğerlerine gerçekleri anlatmak için daha neyi bekliyor?